Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur'ân, kulûbe kût ve gıda; ve ukûle kuvvet ve gınâ; ve ruha mâ ve ziya; ve nüfusa devâ ve şifâ olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi hergün yesek, usandıracak. Demek Kur'ân, hak ve hakikat ve sıdk ve hidayet ve hârika bir fesahat olduğundandır ki, usandırmıyor. Daima gençliğini muhafaza ettiği gibi tarâvetini, halâvetini de muhafaza ediyor. Kulub:kalp Ukul:akıl Kût:gıda Gınâ:zenginlik Mâ: su Nufus: nefsler,canlar Fesahat:Açık, düzgün ve güzel söz söyleme Taravet:tazelik Hâlâvet:şirinlik, güzellik
Amenna Saddak
Hakkın şeni ise, ittifaktır. Faziletin şeni tesanüddür. Teavünün şeni birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şeni uhuvvettir, incizabdır; nefs-i emmareyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın şeni, saadet-i dâreyndir.
Reklam
Daha mahkeme-i Kübra var...
Size ağaçtan meyveyi ve ateşi ve ottan erzakı ve hububu ve topraktan hububatı ve nebatatı verdiği gibi, zemini size hoş, her bir erzakınız içinde konulmuş bir beşik ve âlemi güzel ve bütün levazımatınız içinde bulunur bir saray yapan bir Zattan kaçıp, başıboş kalıp, ademe gidip, saklanılmaz; vazifesiz olup, kabre girip, uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız.
bilmiyorlar mı ki, sen ecrini, ücretini yalnız Allahtan istiyorsun?
اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ "Veyahut; kâinatı abes ve gayesiz îtikad eden felâsife-i abesiyyun gibi kendilerini başı boş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Hâlıksız mı zannediyorlar! Acaba gözleri kör olmuş, görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzafdır ve evâmir-i İlâhiyeye müsahharlardır."
Rnk
İ'cazı vardır ve mevcuttur. Çünkü; Ceziretü'l-Arab ahalisi o asırda ekseriyet-i mutlaka îtibariyle ümmî idi. Ümmîlikleri için mefâhirlerini ve vukuât-ı tarihiyelerini ve mehâsin-i ahlâka yardım edecek durûb-u emsallerini kitabet yerine şiir ve belâgat kaydiyle muhafaza ediyorlardı. Mânidar bir kelâm, şiir ve belâgat cazibesiyle eslâfdan ahlâfa hâfızalarda kalıp gidiyordu.
Rnk
Reklam
küçük küçük taifeler bir ordu teşkil eder gibi o parça parça bulutları telif edip kıyamette seyyar dağlar cesamet ve şeklinde ve rutubet ve beyazlık cihetinde kar ve dolu keyfiyetinde olan o sehab parçalarından âb-ı hayatı bütün zîhayata gönderiyor. Fakat o göndermekte bir irade, bir kasd görünüyor. Hâcata göre geliyor, demek gönderiliyor. Cevv berrak, safi, hiçbir şey yokken bir mahşer-i acayip gibi dağvari parçalar kendi kendine toplanmıyor; belki zîhayatı tanıyan birisidir ki gönderiyor.
Sayfa 134 - Envar Neşriyat
bürhan-ı bâhirdir: denizler misalinda delil...
Bir kısmı yirmi ve otuz ve kırk ve altmış, hatta seksen cild olarak muhakkikler tarafından yazılan yüz binler tefsirler, Kuranın câmiiyet ve harikiyyet-i lâfziyesine katî bir bürhan-ı bâhirdir.
Evet hakikat-ı mutlaka, mukayyed enzar ile ihata edilmez. Kur'an gibi bir nazar-ı küllî lâzım ki, ihata etsin.
Sayfa 170Kitabı okudu
Allah, Bütün hayvanatı icad etmek, bir sinek icadı kadar kudretine kolay gelir bir zattır.
Sayfa 137 - Envar Neşriyat
286 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.