Bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelip okul açmaya karar verirler. Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve yılan balığı yönetim kurulunu oluşturdu. Tavşan, müfredatta koşmanın bulunmasını istemektedir. Kuş, uçmanın dahil olmasını, balık yüzmenin dahil olmasını ve sincap, ağaca tırmanmanın mutlaka zorunlu dersler arasında olması gerektiğini söylemektedir. Bütün bunları bir araya getirip,bir müfredat programı yaptılar ve bütün hayvanların bu dersleri görmesini istediler. Tavşan koşu dersinden A alıyor olmasına rağmen, ağaca tırmanmak onun için çok ciddi bir sorundu. Sürekli kafa üstü düşüyordu. Bir süre sonra beyni hasar gördü ve eskisi gibi koşamadı. Artık koşuda A almak yerine, C alıyordu. Ve tabii, ağaç tırmanmada ise her zaman zayıf alıyordu. Kuş, uçmada çok başarılıydı,ama sıra toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar başarılı değildi. Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu. Bir süre sonra toprak kazma notu hala F olmasına rağmen, uçma notu C' ye düşmüştü. O' da ağaca tırmanmada çok zorlanıyordu. Sonuçta sınıf birincisi olan hayvan her şeyi yarım yapabilen, geri zekalı yılan balığı oldu. Ancak eğitimciler çok mutluydu, çünkü herkes bütün dersleri görüyordu. Ve buna "Geniş Tabanlı Eğitim Sistemi" dediler. (OSHO'nun "Sezgi" kitabından alıntıdır.)
Sait Yılmaz'ın ABD İstihbaratı 1947 2014 arası isimli araştırma kitabını okuyorum. Dünya jandarmalığının yanında amerikan çıkarları için ne tür organizasyonlar kurduklarını amerikan belgelerine dayanarak anlatmış. 2006 - 2010 arası yıllarda bizim pek itibar görmeyen sosyologlarımızın "Üzerimizde toplum mühendisliği" yapılıyor derken ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu daha yeni gördük. Güzel ülkemizin üzerinde o kadar çok oynanmış ki artık tek çare kaldı o da "fabrika ayarlarına geri dönmek" Eğitimle başlamak zorundayız. Eğitim tek olmalı tüm yabancı okullar kapatılmalı, özel okullar kapatılmalı, müfredat tek olmalı, kuran kursları kapatılmalı, Devlet nüfus cüzdanı verdiği tüm vatandaşlarının istediği dini eğitimi kendi okulunda ve vatandaşını tatmin edecek şekilde vermeli (laiklik dediğin budur) hiçbir zümreye hiçbir kişiye kuruma özerklik verilmemeli, (Vakıflar Kanunu tekrar eski haline getirilmeli), yürütme ve yasama azınlığın değil çoğunluğun hakkını savunmalı... Yoksa devleti yıkmak isteyen hainlerin eline (içte ve dışta) sürekli koz vermeye devam edeceğiz ve onlarda bunu sürekli istismar edecek. Bir ülkenin en zeki ve girişken insanları ya müteşebbis olur yada siyasetçi. Siyasetcilerimizi yalnız bırakmamalıyız yoksa "ya davulcuya ya zurnacıya" hesabı mutlaka çelmeyi takacaklardır. En büyük gücün halkın gücü olduğunu duymuştuk (Kurtuluş Savaşı) Şimdi kendi gözlerimizle görmek nasip oldu. Meydanı boş bırakmamak ve mücadeleye devam etmek zorundayız. Gidecek başka bir ülkemiz yok...
Reklam
Ahmet Şerif İzgöre'nin anlattığı bir hikaye gerçek olduğunu söylemiştir..
"Öğretmen Olmak".. Diyarbakır’ın bir dağ köyünde ilköğretimde görev yapan öğretmen Matematik dersinde; – Bir kasada şu kadar çilek varsa, 10 kasada kaç çilek vardır? Diye öğrencilerine bir soru soruyor. Öğrenciler:
Çilek
Diyarbakır’ın bir dağ köyünde ilköğretimde görev yapan Ahmet Öğretmen, Matematik dersinde; – Bir kasada şu kadar çilek varsa, 10 kasada kaç çilek vardır? Diye öğrencilerine bir soru soruyor. Öğrenciler: – Öğretmenim çilek ne? Diyorlar. Öğretmen: – İşte çocuklar çilek. – Biz hiç çilek yemedik. diyorlar. Bunun üzerine öğretmen pes etmiyor, oturup
Yusuf Kaplan
Türkiye'de pozitivist, ezberci, yetenek öğüten sömürgeci bir eğitim sistemi var. Oysa bütün toplumlar, kendi medeniyet dinamikleri çerçevesinde eğitim sistemlerini kurarlar. Türkiye'de yaşadığımız medeniyet değiştirme serüveni, bizim medeniyet iddialarımızı önce inkâr etmemizle, sonra da yok etmeye kalkışmamızla sonuçlandı. Bunun yıkıcı
482 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.