Kitabı bitirip kapattığımda bir ağırlık hissettim üzerimde. Farkettim ki tüm karakterlerle ilgili duygularım mütemadiyen değişmiş. Mesela, önceleri sevdigim Füsun'a sonra kızmış, daha sonra onun icin üzülmüş ve en sonunda iki duygunun birleşimi bir şeyler hissettim. Şımarık bulduğum Kemal'e kitap biterken hem deli gözüyle baktım hem saygı duydum hem acıdım. Sanırım bunun sebebi kitabın çok sağlam olan olay örgüsü zira bugün konuyu anneme özetlemeye çalışırken hem kitabın tümünü anlativerdim hem de bu anlatımımın oldukça eksik olduğunu farkettim. Eksikti çünkü kitaptaki yan karakterlerin hikayeleri esas karakterlere baska bir yön kazandırıyor ve bütün iliskileri açıklamakta birer ufak anahtar oluyordu.
Ayrıca Türkiye’nin ‘70’li, ‘80’li yıllarının panoroması da çok baskın bir şekilde olmasa da arka planda hikayeye eşlik ediyor. “Aşk romanı” olararak nitelense de hikayenin politik bir yönü olduğunu da söylemek gerek. Türk burjuvazisi, doğu-batı, şehir-taşra, kadın-erkek, muhafazakarlık- serbestlik gibi ikilikler yazarın metinlerinden aşina olduğumuz bir şekilde burada da karşımıza çıkıyorlar.
Ve son olarak Çetin efendi yüreğimi dağlasa da olayı güzel özetlemiş. O bitirsin madem:
_spoiler_
"Onlar, ikisi de çok iyi, çok saf insanlardı ve birbirlerine çok uygunlardı, ama Allah onları birleştirmemişti ve bizler de bunu çok fazla sorgulayacak durumda değildik."