Balzac... Nereden başlasam bilemiyorum, kitaba ilk göz gezdirdiğiniz dakikalarda bile, yalnızca okuduğunuz bir cümlesiyle sizi öylesine çok içine hapsediyor, öylesine çok kahramanın bakış açısına sokuyor ki mistik bir etkinin içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Kitaptan öylesine bir sayfa açıp yine öylesine bir cümle okuduğunuzda bile altında derin anlamlar çıkarabilirsiniz, her bir cümle özenle ve yoğun duygu birikimiyle yazılmış bir ustalığın göstergesi. Ağır bir trajedi. Okurken gözlerimin dolduğu anlar, kalbimin sıkıştığını hissettiğim sahneler oldu. Okumaktan öteye gidip bir nevi yaşadım kitabı.
Ana karakter Felixin yaşadığı üç aşk anlatılıyor. İlk ve en manidar aşkı evli ve son derece yüksek erdemlere sahip bir kadınla. Bu kadının yanındayken ruhunun her hücresine kadar onu sevdiğine inanıyor. İkinci yaşadığı aşk, onun betimlemesiyle "maddesel" hazlarını gidermek için bir arada olduğu, çok güzel ve dikkat çekici bir kadınla. Bu iki aşkıda iliklerinize kadar, sanki kendiniz yaşamışcasına algılayabiliyorsunuz. Üçüncü aşk olasılığı ile kitabın sonunda karşılaşıyoruz.Şunu söylemem gerekir ki, son üç sayfaya gelene kadar Felixin ağzından işittiğim çoğu şeyi büyük bir dram olarak karşılıyor, kahramanın bakış açısına hak veriyordum. Ancak, aşkını ilan ettiği kadının mektubunu okuyunca tüm kitaba olan bakış açım bir anda değişti. Yazarın sayfalar boyu elde ettiği bakış açısını son üç sayfada değiştirebilmesi gerçekten muhteşem, eserin ne kadar görkemle kaleme alındığını kanıtlar nitelikte.