Sözcük sınırlı, muhayyile ise sınırsızlıktı.
Sayfa 27 - TİMAŞ, 14.BASKIKitabı okudu
Yaşar Kemal, haddini bildiği zaman bir ümmi-i âriftir. Bir köy odasında tatlı tatlı Hz. Ali cenkleri anlatabilir, kasaba kahvesinde saz çalmak da gelir elinden. Coşkun bir muhayyile, ayıklanmamış bir dil, tam bir «halk ozanı». Bu zeki Anadolu çocuğunu, azgın bir graphoman yapan, mesuliyetsiz tenkitçilerle reklâm esnafı. Biz Yaşar Kemal'in bu çıkarcı veya ideolojik övgülerle kendinden geçmemesini temenni ederdik. Mütevazi kabiliyetleri olan bu arkadaş, Nobel peşinde koşacağına daha çok okusa, daha az yazsa, hem kendisi hem de edebiyatımız için hayırlı olurdu.
Reklam
Soluk beniz, mor dudaklar, düşmüş çene, kaskatı vücut, pörsümüş deri...
Güzellik ve ölüm o kadar zıt şeyler ki, muhayyile, bunları yanyana koyamıyor.
Sayfa 249 - Beta kitap
"Her şeyden, her derin düşünceden, her üzüntülü nefis muhasebesinden kaçmayı itiyat edinmişti. Düşünce adamı olmaktan çıkmış, muhayyile, daha doğrusu kuruntu adamı olmuştu."
“Eski ruhbilimciler, insandaki dış duyulardan başka, beş de iç duyu kabul ederlerdi. Bunlar bellek (hafıza), sezgi (vahime), imgelem (muhayyile), anımsama (müzekkire) ve düşünme (müfekkire) idi. Bu beş duyu, bir ortak duyuda (hiss-i müşterek) birleşirdi.”
Böyle dümdüz bir beynim olacağına hiç olmamasını tercih ederdim.Muhayyile(hayal gücü) namına bir şey yok yahu…
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.