Hicret-i Seniyyeleri'nin 11. yılı Reblülevvelinin 12. Pazartesi günü Resûl-i Ekrem efendimiz irtihal ederek Hazret-i Ebû Bekir es-Siddik makamı hilâfete geçmişti. Bu tarihi takip eden günlerde İslâm dininin o güne kadar görüp geçirdiği hayâti devirlerin en çetin bir safhası kaydedilmiştir.
Resûl-i Ekrem'in yirmi üç sene devam eden
Hiçbir toplum bireylerinin yüzde yüzünü mükemmelen eğitmekle mükellef değildir ve lüzum da yoktur zaten; herkesi eğitip âlim yapmaya kalkan bir sistem gerçek ve akıl dışıdır. Böyle bir israfı kaldıracak toplum da yoktur. Mühim mesele, toplumların seçkinler sınıfını nasıl yetiştireceğidir. Seçkin sınıf dediğiniz zaman, illâ hukukçu, filozof, piyanist anlaşılmasın. Seçkinler sınıfına çok iyi bir mobilya ustası da girer. Seçkinler sınıfına sporcunun iyisi girer, bilgisayar programcısının iyisi girer. Bu derleme elit sınıf o toplumu taşır.
Son hadise şöyle olmuş: laboratuvarda çalışanlar, özel bir önlük giymek zorundalar, yoksul oğlanın önlük alacak parası olmadığı için, Arthur ona kendi önlüklerinden birini vermiş. Diğeri mesele çıkarmış, illa onun ki de aynısından olacak diye. Rektör çağırmış bizimkini, asistanları arasında ayrım yapmamasını rica etmiş. Bu konuşma sırasında Arthur anlamış ki, zengin öğrencinin babası fakülteye mühim bağışlarda bulunuyor ve karşılığında oğlunun kayırılmasını istiyor. Bunlar bizim Alman üniversitelerinde olabilecek şeyler değil.
"Başkalarını mühim bulmayanlar, bir gün kendilerini de mühim bulmayanlarla karşılaşacaklardır; fakat bu hakikat, onların mühim bulmamış olduklarının mühim olduğu manasına da gelmez."
SULTAN ORHAN GAZİ
Ömrü fetihten fetihe koşmakla geçen büyük idareci
Osmanlı Devleti gibi üç kıtaya hükmedecek muhteşem bir imparatorluğun temelini atan Osman Gazi, beka âlemine gitme vaktinin geldiğini anlayınca, Gazi oğlu Orhan'ı çağırmış ve ona şöyle vasiyet etmişti:
"Oğlum, İstanbul'u aç, gülzar eyle. Öldükten sonra beni