Bir duruşmada. Mümtaz Soysal siyasî suçların, hiçbir dönemde, hiçbir iktidara şeref vermediğini söyleyerek — Sokrat'ın yargılanması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galile'nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak, zorla kahraman yapmak istiyor, lâyık olmadığımı bir sandalyeye oturtuyorsunuz... dedi. Savunma gerçekten güzeldi. Duruşma Yargıcı Suha Umurhan bu konuşmadan etkilendi. Bu konuşma, Piyade Kıdemli Albay İzzettin Avlar ve Savcı Yüzbaşı Baki Tuğ tarafından hiç de hoş karşılanmamıştı. Baki Tuğ. hemen yerinden fırlayarak söz istedi. Basbas bağırıyor, sesi Ana Tamir Fabrikasındaki gürültüyü bastırıyordu: — Sokrat'ı yargılayan bir Yunan mahkemesidir. Burası ise bir Türk mahkemesidir. Galile insanlık uğruna öldü, marksist, leninist ilkeler uğruna değiiiill.
Sevgi Soysal'ın, romanlan içinde Şafak'ın zirve olmasının , biten son romanı olmasıyla da ilgisi vardır kuşkusuz . Sevgi Soysal üzerine yazıyazan tüm ya z a r ların kabul ettiği gerçek, onun giderek daha yetkin bir ya z a r olduğu . kendisini sürekli geliştirdğiidir. An c a k , yalnızca bu özelliklerinden dolayı Şafa k romanını zirve kabul etmek , romanın toplumsal etkinliğini ve Sevgi Soys a l 'ın güç koşulla r altında büyük işler başardığını hesa ba katmamak olur. Yetmişli yıllar d a bazıı yazarlar romanlarıyla toplumsal yapıyı temelinden değiştirebileceklerini sanmışlsrdır. ya da bö yle bir sav ortaya atıldığında d a . yapılabilecek zannıyla çok tuhaf karşılanmamıştır . Bu da "dev rimci" roman gibi bir romanın ansızın çıkıvermesine neden olmuştur.
Sayfa 137 - Kavram yayınları 1900Kitabı okudu
Reklam
Sevgi Soysal'ın Barış Adlı Çocuk . kita bına aldığı gerek sivil, gerekse askeri cezaevini anlatan öyküleri, insanlık dışı bir yaşamı sergilediği için, en az O'Henry'nin öyküleri ka d a r çarpıcı ve Çehov'un öyküleri kadar da gerçekçidir. Bu gerçekiilik ve çarpıcılık biraz da dönemin koşullarından kaynaklanmaktadır. Öylesine akıl almaz şeyler yaşanmaktadır ki, bunlann öyküleşmesi insanda doğal olarak ürküntü ve han a tiksintiyle kan şık bir şaşkınlık yaratmaktadır. Bütün bunlarda , öykünün gerilim kazanmasını kendiliğinden oluşmaktadır..
Sayfa 122 - Kavram yayınları 1900Kitabı okudu
12 Mart öncesinin politik çalkanlısını da içeren Yürümek romanı, aynı za manda Sevgi Soysal'ın ilk roman denemesidir. Öykü yazarlırından romana geçiş, öyküdeki tekniklerin romanda uygulanmasını gerekliren bir zorluk içerir. Hiç öykü yazmadan, doğrudan roman yazarak başlayan, sözgelimi Dostoyevski gibi yazarlar, öykünün sınırlı, ama etkin anlatım olanaklarından pek yararlanmazlar. Öykü yazarları ise, romanın geniş perspektifine girdiklerinde, öykünün kısa anlatım olanaklarından kolayca kurtulamazlar.
Sayfa 77 - Kavram yayınları 1900Kitabı okudu
Öykülerinde ve romanlarında yerel dile çok az yer veren Sevgi Soysal, sivil hapishane anılarından oluşan Savaş ve Barış ve Bir Görüş Günü adlı öykülerinde biraz da zorunlu olarak, yerel dil kullanma yoluna gitmiştir. Zorunluluğun temel nedeni ise, tutuklutan argo konuşmalarını verirken, başka biçimde aktaramamasından kaynaklanıyor olsa gerekir. Ama Hanife adlı öyküsünde Soysal, az bildiği bir alana girmenin bedeli olan vasat bir öyküye ancak ulaşabilmiştir .
Sayfa 69 - Kavram yayınları 1900Kitabı okudu
Annesi Alman asıllı olan Sevgi Soysal, 1936 yılı İstanbul dogumludur. Ankara Kız Lisesi:ni, ardından da Dil ve Tarih Cografya Fakültesi, Klasik Filoloji bölümünü bitirir. 1957- 1958 yıllarında Almanya'da Göttingcn Üniversitesi'nde arkeoloji ve tiyatro derslerini izler. Türkiye'ye döndükten sonra bir süre Alma n Büyükelçiligi'nde çalışır ve daha sonra TRT'ye program uzmanı olarak girer. Bu sırada takvimler 1965 yılını göster mektedir ve Sevgi Soysal'ın yazarlıga başlamasının üzerinden beş yıl geçmiştir. İlk yazıları ve öyküleri; Dost, Yelken, At a ç gibj edebiyat dergilerinde yayımlanır.
Sayfa 20 - Kavram yayınları 1900Kitabı okudu
Reklam
Doğan Avcıoğlu'nun, 9 Mart 1971'de yenilgisiyle başlayan yalnızlığı ve "yol arkadaşları" için yüreğinde taşıdığı burukluk, ölümünden hemen önce eşine, "Yazılmasın nerede gömülece­ğim, tören falan istemem." diye sıkı sıkıya tembihte bulunmasında etkili olmuş mudur, bilinmez ancak ölüm haberinin duyurulmamasma rağmen, Büyükada'da, 5 Kasım 1983 Cumartesi günü yapılan cenaze töreninde "yol arkadaşları" Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Altan Öymen, Uğur Mumcu, Hasan Cemal, Uluç Gürkan, Korgeneral Cemal Madanoğlu, Orgeneral Muhsin Batur... onu son yolculuğunda yalnız bırakmadılar.
Sayfa 45 - ...ve Ölüm
Bir duruşmada, Mümtaz Soysal, siyasi suçların hiçbir dönemde, hiçbir iktidara şeref vermediğini söyleyerek; -Sokrat’ın yargılanması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galile’nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturtuyorsunuz, dedi.
-Sokrat' in yargılaması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galile' nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak, zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturtuyorsunuz... dedi Mümtaz Soysal
Sevgi Soysal'dan Atilla İlhan'a mektup
Attilla İlhan ile de çok yakın bir dostluğu vardır. Göğsünde fark ettiği bir kitleden dolayı hastaneye gider ve tedavi görür. Londra, İngiltere gibi ülkeler bile hastalığına çare olamaz. Bu dönemde Attila İlhan ile mektuplaşır. “Şimdi, benim asıl sorunum fazla moral, yani Mümtaz öyle der. “Herkes bir şeyden ölürse, sen de fazla moralden kendine
Reklam
Ermeni meselesi yeniden patlak verince Mümtaz Soysal yaptığı bir konuşmada "Demek ki Şark meselesi bitmemiş, hâlâ sürüyor" dedi. Şark meselesi dediği Batı'nın Osmanlı'yı parçalayıp yutma politikalarıdır. İki yüz yıldan beri sürmektedir. Dava böyle gerilere gidince dönüp "tarih"e bakmak gerekiyor. Ne olmuş, ne bitmiş diye. Eh tarihe bakmak da öyle aynaya bakmak kadar kolay değil. Tarihin aynasında bir süreti gerçekten görebilmek, bir olayı seyredebilmek şarta bağlı. Başta "tarihi okuyabilecek" nesilleri yetiştireceksiniz. Bu nesilleri yetiştirecek hocaları el üstünde tutacaksınız. Bütün bunlar için tarihle barışık olacaksınız. Tarihe bakmanın usulü üzerinde çok konuşulabilir. Mezkur "ayna"nın saklı olduğu yerlerin başında arşiv geliyor. Osmanlı arşivleri. İşin ucuna Osmanlı geliverince bazılarının yüzü buruşuyor. Yahu yüz yıl geçti hâlâ kurtulamadık şu meretten, der gibi sıkılıyorlar. Kendinden kaçmanın, aynaya bakmanın sıkıntısı bu. Arşiv deyince tabiatıyla eski yazı, ardından Osmanlıca sökün ediyor. Bütün bunlara bunca yıl boşvermişsiniz, lakin tehlike kapıyı tıklatmaya başlayıncı telaşa kapılıyorsunuz. Birileri arşivlerinizi açın deyince dizlerinizin bağı gevşiyor. Oysa arşivler çoktan beri açık zaten.Ancak orada bu soruya muhatap olanlar yerine Japonlar çalışıyor. Arşivde çalışmak kolay mı? Dizinizi kırıp iğne ile kuyu kazacaksınız. Yıllar sürecek bu.
Sayfa 178Kitabı okudu
:D
Mümtaz Soysal, Uğur Mumcu, İlhami Soysal, Halit Çelenk, Niyazi Ağırnaslı, Bülend Nuri Esen, Uluç Gürkan, Adil özkol, Cahit Talaş, Ahmet Apdik. Adı okunan çamaşırını alarak, koğuşun kapısına geliyordu. Sonra kapı açıldı, hep birlikte, askerî düzen içinde, yürümeye başladık. Hamam mangası, gerekli güvenlik önlemleri İle, koğuşa yüz metre uzaklıktaki hamama gelir gelmez, soyunma işlemlerine girişildi. Hamama da teker teker girdik ve hemen kurnaların başına koştuk. — Oh be dünya varmış! Buhardan gözgözü görmüyordu. Tam keselenmeye başlamıştık ki, bir espri ortalığı karıştırdı: — Aşırı uçlar temizleniyor.
Devleti yönetenler vatandaşlara karşı yerine getirilmesi gereken görevleri parayla satılabilir birer ticari hizmet olarak gördüler ve bunun sonucunda hizmetlerden yararlananlara da birer müşteri gözüyle bakılmaya başlandı.
Cezaevi değil entelektüeller okulu
Mehmed Uzun, 1970'lerin 12 Mart'lı yıllarında Ankara'nın ünlü Mamak Askeri Cezaevi'nde yatar. Türk aydınlarıyla aynı koğuşta geçirdiği o zaman dilimini önemser. Şöyle diyor: "Uğur Alacakaptan, Uğur Mumcu, Mümtaz Soysal, Erdal Öz, Atilla Sarp, Ruhi Koç.. Kürtlere açık düşmanlıkları olmayan insanlardı. Onlara çok kitap gelirdi. Onlardan kitap okumak terbiyesi edindim. Uğur Mumcu'ya sonraki yıllarda yardımcı olmuştum, Şeyh Sait İsyanı isimli kitabını yazarken..." Bir daha hapse düşmemek için 1970'lerin ikinci yarısında İsveç'e, sürgüne giderken siyasetle arasına mesafe koymaya karar veriyor.
Sayfa 187 - Hasan Cemal'in yazısındanKitabı okudu
255 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.