Bireyler çevresiyle, çevresindeki uyaranlarla etkileşimde bulunarak öğrenir. Dolayısıyla ne tür öğrenmelerin gerçekleşeceği, bireye sunulan, onun etkileşimde bulunduğu uyaranların niteliği ile ilişkilidir. Bu bakımdan ahlâki değerler de toplumsal yaşantı içerisinde kazanılırlar ve bunların niteliği de etkileşilen, yaşantı geçirilen uyaranların
AKP iktidarı bir yandan işçi sınıfının kolektif haklarına saldırırken diğer yandan birey veya aile temelinde uygulanan yoksulluk karşıtı sosyal yardımlara yüklendi. Böylece hem yoksul olan kesimler de piyasaya bir tüketici olarak yeniden dahil ediliyor hem de dayanışma ağlarından yoksun bıraktığı, özelleştirmelerle ve taşeronlaştırmalarla güvencesizleştirerek yalnızlaştırdığı insanlar yeni cemaatimsi yardım ağlarına muhtaç bırakılıyordu.
Reklam
TRT konusunu alın. Sanırsınız ki yığınları etkileyen, kamuoyunu oluşturan bir kuruluşun tek sorunu ödenek, bolluk ve gezi sorunudur. O mikro dünyadan dışa yazılan imzali, imzasız jurnal mektupları ya da onlara verilen cevaplar, sorunu hep bu düzeyde ele almaktadır. Asıl kötüsü, bu vaveylanın kopmasına önayak olanlar ya da onu körükleyenler, TRT'nin özerkliği ayaklar altına alındığı zaman susan ve vaktiyle tepeden inme komuta zincirlerine sessizce boyun eğenlerdir. Kimse, makro açıdan bakıp mikrofonlarda ve ekranlarda yapılanların toplumu değiştirmek ve insanları bilinçlendirmek açısından yararlı olup olmadığını düşünmeğe yanaşmıyor. Her iki yanda da böyle bir geniş açı eksiklıği var. Her çevrenin küçük kavgalarıyla ilgilendiğimiz zaman, kendimizi hiç aldatmıyalım: Mikro dünyaların yanyana gelişi toplumda makro boşluktan başka birşey doğurmaz.
Sayfa 171
Hitler "halk" sözünü ağzından düşürmez. Mussolini'yi en çok tutan gazete «İtalya Halk» adını taşırdı. Önemli olan, bu soyutlamaların gerisindeki ekonomik ve sosyal gerçeklerdir. Onlar üzerinde düşünmeden, ülkenin somut sorunlarını çözmek için hangi ekonomik sisteme başvurmak gerektiğini tartışmadan ve hangi sözün hangi çıkar için kullanıldığını görmeden, yanlış anlaşılmış soyut kavramlar için vuruşmak olmaz. Birbirlerine vurmağa kalkışan aynı milletin, aynı halkın aynı sosyal sınıfların çocukları, yumruklarının gerisinde kimlerin gücü, kimlerin hesabı ve kimlerin çıkarı bulunduğunu iyi düşünmek zorundadırlar. Tabii, insan olarak, düşünen bir yaratık olarak, kendi ken dilerine karşı birazcik saygıları varsa...
Sayfa 139
Şimdi söyler misiniz: Kitap yasaklamak, kitap toplamak, kitap yüzünden insanları yıllar yılı hapsetmek, adlarını vatan hainine çıkarmak, çoluğunu çocuğunu perişan etmek, klasik demokrasideki devlet felsefesinin neresine sığar? Türkiye'nin bu yoldaki uygulamalarını doğru buluyorsanız, iki şeyden biri: Ya Türkiye Cumhuriyetinin hangi devlet felsefesine dayandığını bilmiyorsunuz, ya da, bunu biliyorsunuz da, öyle olmasını istemiyorsunuz, içinizden.
Sayfa 77
Faşizm özlemini anlamak kolay. Hatta kökten yenileştirici akımlara kendi yapısı içinde görev verememiş bir sistemin demokratik görünüşler gerisinde gitgide faşistleşmesini de. Toplum, temel yapısından gelen sancılarla kıvrandıkça, yüzeydeki çatırdıları «Bölücülük, bozgunculuk, kışkırtıcılık diye adlandırmak, arkasından da «Kardeş kanı akmasın» gerekçesiyle demir yumruk istemek artık faşizmin klasikleşmiş yolu oldu.
Sayfa 45
Reklam
1.000 öğeden 271 ile 280 arasındakiler gösteriliyor.