Bu ruhunu satmış vıcık vıcık insanların annesi babası, çoluğu çocuğu, komşusu, dostu ahbabı, her kim varsa, ruhun şeytana satıldığı o an kılını kıpırdatmıyordu. Bu toplumsal bir sorundu.
Kendinle kavgan hiç bitmedi ama bak, deniz bitti artık abi; her şeyi bir bakışta yakacak o harlı alev kalmadı gözünde, sen de yoruldun. Kalan gücünle hâlâ kendini bitirmeye çalışıyorsun fakat bunu bile doğru düzgün yapamıyorsun.
Ömrümün sonuna kadar bana bakacak bir devletin vatandaşı olsaydım o cildi çoktan açmıştım belki de ama ben bir Türktüm ve çalıştığım kadar yaşayabilirdim; can sıkıntıma ve kafamdaki ben ne halt ediyorum, sorusuna rağmen bu gerçeklik, bir hayvanın hayatta kalmasını sağlayan içgüdü gibi beynimin bir yerine kazınmıştı.
“İnanılır gibi değil ama, bu da böyle bir memleket gerçeği işte! Güya aynı ülkede yaşıyoruz, ama maalesef herkes kendi mahallesini bütün Türkiye sanıyor.” diyor Umut.
“Sen iki cenahtan paşa kızlığı yap, Fransız mürebbiyeler tarafından yetiştiril, Roma’yı, Paris’i etrafında fır döndür, yetmiyormuş gibi git dengin bir paşa oğluna var, saraylar, konaklar mekânın olsun… Sonra gel Bursa’da tahtakurularının cirit attığı bir otelde kal…”
Evet, hikâyesi böyle Celile Hanım’ın ama bu kadarla kalmıyor tabi 76 yıllık ömrüne sığdırdıkları. Kocasından göremediği tutku, evlat acısı, Yahya Kemal ile kötü sonlu masalı, nü resim yapma cesareti ve sergileri, kardeş özlemi, oğlunun peşinde hapisler önünde geçirdiği yılları… Bir evlat, bir eş, bir sevgili, bir kardeş, bir dost, bir anne, bir sanatçı olarak yaşanabilecek ne varsa yaşamış dedirten bir ömrü okuyoruz bu kez sevgili Osman Balcıgil’den.
Türkiye’nin ilk kadın sinema oyuncusu, ilk kadın yönetmeni, yürüdüğü yollara bile hayran olunan, paşa torunu, aşkları, evlilikleri, anneliğiyle birlikte emeği, güzelliği, zekası ve yeteneğiyle de döneminde zirvede ama ölümü bir gazete haberinde yapayalnız öldü başlığıyla duyurulan Cahide Sonku.
“Mitolojik bir karakter değilse, yani ölümlüyse, bir insan bu kadar büyük bir ağırlığı taşıyabilir mi? Ve tabii, taşırsa ne hale gelir?” diyor kitapta tam da öyle. Müthiş bir var olma ve kederli bir yok oluşun hikâyesini okuyoruz bu kez Osman Balcıgil’in kaleminden. Roman bize dönemin sanat hayatını, sanatçılarını, siyasi havasını, toplumun sanata ve sanatçıya ilgisini arka plana alarak milyonların Cahide’si iken aldığı yanlış kararlar, kurduğu duygusal ilişkilerin yıkımı ve işinde peş peşe yaşadığı talihsizlikler yüzünden bir kaçış olarak görüp yavaş yavaş sığındığı alkole bağımlı olup herkesten ve her şeyden saklanmasına ve hatta bu yüzden tek çocuğuyla bağının kopmasına, müthiş bir zenginlikten korkunç bir yoksulluğa düşmesine giden süreci anlatıyor. Cahide kolay gelmiyor Cahide olduğu yere ama zor da olmuyor düşüşü.
Bütün hayatını ve emeğini oyunculuğa ve sanata adamış bir primadonna imiş Cahide, olmasaydı sonu böyle.