Her Şey Ben Yaşarken Oldu nedir? Çakma bir Polat Alemdar, ortaya kocaman bir Aşk-ı Mennu’dan Bihter, az Freud kulağı, biraz Jung dili, birkaç argo – lakin yazar tarafından sansürlü olması gerekir – kısık ateşte alabildiğine bam bam bam….
Kitabın ilk 109 sayfasını
Okduğum ilk polisiye roman herhalde. Saçmalık yapıp isminden dolayı alarak okumak istedim. Kitabı kötülemiyorum kesinlikle hiçbir kitap, hiçbir yazar kötülemeyi hak etmiyor çünkü ortada bir emek söz konusu. Ama olumlu ve çoğunlukla da olumsuz düşüncelerim var kitapla ilgili.
Öncelikle yazar duygu tasvirlerinde oldukça başarılı. Yarattığı
''Ben kendime inanmıyorum, ama Allah'a inanıyorum. Babam bir gün bana, sevdiğin birini kaybetmekten nasıl korkuyorsan, Allah'ın sevgisini kaybetmekten de öyle kork demişti. O'nun sevgisini kazandım mı hiç bilmiyorum. Ama onu çok seviyorum.
Doğru mu yalan mı bilmediğim bir hikayeye göre, babanın biri oğluna biz gazetedeki dünya haritasını yedi
Kitaba başlamadan önce ilgimi en çok çeken şey ismi ve kapak tasarımı oldu.
Tek gözü belli olan yüzü silik bir adam'ın elinde tutmuş olduğu portakal, duvarda tabloları asılı olan Freud ve Jung.
Bana göre kitabın kapağı oldukça merak uyandırıcı son sayfayı bitirdiğiniz zaman tekrar kapağa baktığınız da bir bulmacayı çözmüş hissine
“Ben kendime inanmıyorum, ama Allah'a inanıyorum. Babam bir gün bana, sevdiğin birini kaybetmekten nasıl korkuyorsan, Allah'ın sevgisini kaybetmekten de öyle kork demişti. O'nun sevgisini kazandım mı hiç bilmiyorum. Ama onu çok seviyorum.
Doğru mu yalan mı bilmediğim bir hikayeye göre, babanın biri oğluna biz gazetedeki dünya haritasını yedi
Çok tartışıldı, üzerine çok konuşuldu.
"Her Şey 1000Kitap'ta oldu."
Niyetim kitabı kötülemek ya da bazı kişileri övmek değil, öncelikle bunu belirtmek istiyorum ki niyet okunmasın. Bunu yazdığım için yine gerilimli bir durum olacak belki ama ne yazık ki bana göre ilk 109 sayfa çöp, bu tabire katılıyorum. Yani yazar kitabın ilk
”Ne ölebildim ne de yaşayabildim. Ölümle yaşam arasında ucu bucağı belli olmayan bir Araf’taydım. Nereye koşarsam koşayım vardığım bir nokta olmuyordu. Kısır bir döngü içerisinde günleri eritmekten başka yapabildiğim bir şey yoktu. Zamanın çıldırtıcılığı ve çağın bohemliği içerisinde Araf’ta olmak kimileri için bir sığınma limanı iken benim için cehennemden farkı yoktu. Kan kusuyordum ateşten gövdeme, saatlerin kadranları tarafından defalarca kesiliyordum. Ölmenin de sonu yoktu. Aynı şekilde zamanla savaşmanın da.”