‘’İnsan aşılması gereken bir varlıktır.’’ (sf. 6)
Bana kalırsa tek bir cümle bile bu kitabı okumak için yeterince merak uyandırıcı. Tüm insanlığın kendinden bir şeyler bulabileceği, sindirilmesi pek kolay olmayan, insanın boğazında yumru varmış hissi yaratan, mideye bir yumruk gibi inen, üstüne saatlerce hatta günlerce kafa patlatılması gereken,
HAZİRAN AYI HİKAYE ETKİNLİĞİ
Ama bu sefer geleceğini söylemiştin abi demişti Mustafa. Hadi sen git benim biraz işim var diye geçiştirdi Mustafa’nın abisi. Zaten babaları vefat ettiğinden beri bir kez mezarına gitmişti Mustafa’nın abisi. O da cenazenin kaldırıldığı ertesi haftaydı. Yine tek başına beş kilometrelik mezarlık yolunu yürüyerek gitti
dershanemiz biraz karanlık, fakat yüreğimiz aydınlıktır
Ali Fuad, o devirde Batı kültürünün okul sıralarından verildiği en itibârdaki liselerinden, yalnızca Fransızca öğrenim yapan Saint Joseph’de lise tahsilini temamlamış ve Harbiye'ye imtihanla girmiştir. Okul, derslerine başlıyalı iki ayı geçmiştir. Yıl 1899’dur. Ders Nazırı Binbaşı Refik Bey, babası İsmail Fazıl Paşayı, Harbiyedeki öğretmenliği yıllarından tanımaktadır. Ali Fuad’a lâyık bir arkadaş arar ve Mustafa Kemal’i seçer. Der ki:
"- Mustafa Kemal Efendi, sizden birkaç ay önce Manastır Askerî Lisesinden geldi. Çalışkan, halûk ve zeki bir arkadaşımızdır. Onunla iyi anlaş".
Ali Fuad Paşa bu sahneyi "Sınıf Arkadaşım Atatürk" kitabında (sahife 1-2 ve 13-14) şöyle anlatır:
"-Kısa bir süre sonra odaya onyedi-onsekiz yaşlarında sarı saçlı, parlak mavi gözlü, sarı bıyıklı, pembe yanaklı, zayıfça bir genç girdi. Giydiği şık Harbiye elbisesi mevzûn vücuduna pek yakışmıştı.
O ânda kendisini sevmiştim. Her hâliyle samimî ve yürektendi.
Dershanemiz birinci katta ve Nişantaşı istikametindeydi.
Önünde Zâdegân Daireleri denilen ve Saraydan gönderilen ayrıcalıklı öğrencilere ait bölüm olduğu için az ışık alıyordu.
Mustafa Kemal bana yerimi gösterirken: “-Dershanemiz biraz karanlık, fakat yüreğimiz aydınlıktır" dedi. Böylece onunla ilk cümlesinde bile ayrı manâ olan bir hava içinde tanıştık."
Bir süredir çoğunluğu yabancı yazarlardan oluşan kitapları okumaktan dolayı bu kitap bana tokat gibi geldi. Hani vursan yerinde gül açar deriz ya, tam deyim yerindeyse ; bu hissi yaşadım. Buram buram Anadolu havası içime işledi. Yer yer şive, beyitler, dörtlükler ve hatta bölüm bölüm anlatılan hikayenin başlığına yapılan süslemeler bile bize ;
Ben o yılların macerasından geldim
Barut, toz ve ihtilâldi hepten.
Dolaklı, hilâl bıyıklı süvarilerle,
Hüzünlü marşlar söyleyerekten
Bir davul zurna, bir üçlü, bir bayrak
Saf çelik kılıçlar ata yadigârı,
Yorgun söğütler, mahzun yollar, kağnılar
Göğsü tekmil düğmeli bir zâbitin ardından
Bir yıldızlı tanyerine at sürerken...
Derdini
Hayırdır inşallah, rüyamda Mustafa Kemal Paşa’yı gördüm, hani kalpaklı, bıyıklı bir hali vardır ya, o haliyle! Nâzım, Kuvayı Milliye Destanı’nda bu halini ‘sarışın bir kurda’ benzetmiştir.