Güneşin evreni canlandırdığını söylüyorlar, güneş doğunca ona bir bakın bakalım, ölü mü değil mi? Her şey ölü, her yer cesetlerle dolu. İnsanlar yapayalnız, çevrelerini sessizlik sarmış...
"Bana hiçbir cevap verme, beni dikkate bile alma, yeter ki bir köşeden sana bakmama izin ver, istersen sana ait bir eşya gibi, minik köpeğinmişim gibi davran bana..."
Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiçbir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, oradayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Dürüst olmak gerekirse beni çok sevdiğini düşünmüyorum. Daha ziyade alışkanlık gibi bir şey. Varlığım, onu rahatlatıyor. Ne olduğunu tam olarak anlayamadığım birtakım dertlerden kurtarıyor. Ortalıkta olmam.
"Sevgilim" çok ağır bir sözcük aslında. İçinde "sevgi" var – orası tamam ama daha ateşli bir şey de var. Cayır cayır yanan, canlı bir şey. İnsanın ensesinden tutup kendine çeken ve bırakmayan.