Hayat senfonisinin notası insandır. İnsan aynı bir müzik enstrümanı gibi, kendisine dokunan elin hünerine göre ruhundan başka sesler çıkarıyor. Sevenin, anlayanın yanında aynı insan, bambaşka olup adeta kendisini buluyor. Erbabına denk gelmeli gönül, samimisine, tutkulusuna teslim etmeli ruhu, yoksa ziyan oluyor ömürler. Ve insan en çok “kendi” ruhundan çıkan mutluluk kahkahalarına ve hüzün ezgilerine kulak kabartmalı. Çünkü her insan kendisi için öncelikli ve biriciktir. Telafisi olmayan bir hayatı emin olmaktan uzak, sadece “sanarak” varsayımlarla yaşamak, insan adına yaşarken yapılacak en büyük budalalık olabilir.
İnsan kendi adını on kez üst üste söylediğinde bile yabancılaşıyordu da, doğumundan ölümüne kadar taşıdığı "ben" bilincine, ya da "kendi" damgasına niye yabancılaşmıyordu?
Herkesin gönlünce giyindiği, nefislerinin esiri olarak özgürce (!) çarşı pazarlarda dolaştığı, şehvetlerinin arzu ettiği şekilde rahatlıkla her yere girip çıktığı bir dönemde, senin sadece ve sadece Rabbinin hatırı ve rızası için bu ortamlarda bulunmaman ve onların yaptığı gibi özgürce davran(a)maman, tabiatıyla nefsine zor gelecektir. Ama bacım, şunu hiç aklından çıkarma ki, ebedî mutluluk diyarı olan cennetin yolu hep nefse ağır gelen zor amellerle donatılmıştır. Buna mukabil cehennem de hep nefsin isteyip arzu duyduğu çekici şeylerle süslenmiştir.