Gerçekliğin doğası
Neydi gerçeklik? Nesnel bir hakikat miydi? Kolektif bir yanılsama mıydı? Çoğunluğun fikri miydi Tarihsel bakışın bir ürünü müydü? Bir rüya mıydı yoksa? Evet, öyleydi belki de. Ama şayet rüyaysa, bir türlü uyanamadığım bir rüyaydı. İnsanlar hayata ister kuantum fiziği, biyoloji, nöroloji ya da matematik gibi yapay bir şekilde bölünmüş alanların, ister aşkın gözüyle daha derinlikli bir şekilde baktıklarında adım adım saçmalığa, mantıksızlığa ve kaosa yaklaşıyorlar. Bildikleri her şey tekrar tekrar çürüyor. Dünya düz değil, sülüklerin tıbbi bir değeri yok, Tanrı yok, ilerleme bir mitten ibaret, ellerindeki tek şey şu an. Ve bu sadece büyük ölçekte yaşanmıyor. Her insan ayrı ayrı da yaşıyor bunu. Herkesin hayatında bir an var. Bir kriz. İnandığı şeylerin yanlış olduğunu söyleyen bir aksama. Herkesin başına geliyor; tek fark bu bilginin insanı nasıl değiştirdiği. Çoğunluk bilgiyi gömüp orada yokmuş gibi davranıyor. İnsanlar böyle yaşlanıyor işte. Yüzlerini kırıştıran, sırtlarını kamburlaştıran, ağızlarını ve azimlerini büzen şey bu. Bu inkarın ağırlığı. Gerilimi. Bu sadece insanlara özgü bir şey de değil. Herhangi bir varlığın gösterebileceği en büyük cesaret ya da delilik, değişme eylemi. Önceden bir şeydim. Şimdi başka bir şeyim. Önceden bir canavardım ve şimdi farklı bir canavarım. Ölecek olan ve acıyı hisseden biriyim, ama aynı zamanda yaşayacak, belki bir gün mutluluğu bulacak biri. Çünkü artık mutluluk mümkün benim için. Çünkü mutluluk acının diğer yüzünde.
Oysa neydi mutluluk sen miydin yine kısa süren aydınlıklara kaldık. Günler peşi sıra karanlığa gömülürken, içimizde bir yerlerde yitirdiğimiz umudu arar olduk. Seninle başlayan o tatlı rüya, soğuk bir gerçekliğe dönüştü. Artık sokaklar boş, caddeler ıssız ve içimde bir boşluk var, doldurulmayı bekleyen. Kelimeler yetmez oldu, sessizlik konuşur gibi. İnsan yalnızlığında kaybolurken, anılar birer birer zihne üşüşür. O günlerin aydınlığına hasret, hatırladıkça acıtır. Seninle var olan huzur, şimdi uzak bir masal gibi gelir. Kendimizi bir arayışa kaptırmışken, bulduğumuz sadece kaybolmuşluğumuz olur. Sen miydin mutluluk? Yoksa biz mi onu kendimizden uzaklaştırdık?
Reklam
İnsan dediğin neydi ki zaten? Bir saniyede ölüverirdi.
Fakat mutluluk denen şey de gösterişten, sürdürülmesi imkânsız bir durumdan başka neydi, hele ki dile getirmesi bile bu kadar zorken?
Oysa neydi mutluluk sen miydin yine kısa süren aydınlıklara kaldık. Günler peşi sıra karanlığa gömülürken, içimizde bir yerlerde yitirdiğimiz umudu arar olduk. Seninle başlayan o tatlı rüya, soğuk bir gerçekliğe dönüştü. Artık sokaklar boş, caddeler ıssız ve içimde bir boşluk var, doldurulmayı bekleyen. Kelimeler yetmez oldu, sessizlik konuşur gibi. İnsan yalnızlığında kaybolurken, anılar birer birer zihne üşüşür. O günlerin aydınlığına hasret, hatırladıkça acıtır. Seninle var olan huzur, şimdi uzak bir masal gibi gelir. Kendimizi bir arayışa kaptırmışken, bulduğumuz sadece kaybolmuşluğumuz olur. Sen miydin mutluluk? Yoksa biz mi onu kendimizden uzaklaştırdık?
Fakat mutluluk denen şey de gösterişten, sürdürülmesi imkansız bir durumdan başka neydi
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.