Elinize aldığınızda sizi kendine çekecek, elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir eser olmuş. Nasıl bittiğini anlayamadım. Ahmet Ümit' in kalemini zaten beğenirim ama bu sefer sonu, yazarın bazı eserlerinde olduğu gibi alakasız ve sıradan bitmedi. Sonlara doğru katili tahmin etmek zor olmadı benim açımdan ancak yine de şaşırdım. Katilin elinde ki sebep ise, insanların acımasızlığının bir sınırının olmadığını gösterir nitelikte.
"Öyle bakmayın Başkomserim. Önce anlamadım, baba sevgisiyle erkek şehvetinin arasındaki ayrımı. Hoşuna gidiyor insanın, demek ki bir baba, oğluna böyle dokunur diyor. Oyun zannediyorsun olan biteni. "
Kitapta beni en çok etkileyen cümleler bunlar oldu. Dünyanın tek iyi yanı olan, kötülük nedir bilmeyen, saf ve masum olan çocuklar, çocuklarımız malesef ki hayatlarını baştan sona değiştiren istismara uğramaktalar. Hatta öyle masumlar ki, başlarına gelenin kötülük olduğunun farkında bile değiller. Ağlayarak son sayfasını çevirdiğim bir kitap oldu...
Duru ve sade anlatımıyla okunması oldukça kolay bir kitap Huzursuzluk. Her ne kadar güzel bir kitapta olsa anlatılanların yüzeysel olduğu ve hemen bittiği için üzüldüğüm, ayrıca sık sık üzerinde uzunca düşündüğüm bir kitap oldu. İnsanlık, ilk yaratıldığı andan itibaren sürekli bir savaş, sürekli kendini üstün görme, kendinden başka olanı ezme gayretinde. Sahiden yaratılmışların en üstünü insan mı diye uzun uzun düşündüm. Bence hayır. İnsanlık hem kendini hem de dünyayı yiyip bitirme çabasında. Kitapta da dediği gibi. İnsan, çöldeki develerin içine hapsolduğu haresenin içinde kaybolmuş durumda. Kendi kanını akıttıkça tadına doyamıyor, doyamadıkça akıtmaya devam ediyor. Bizlerin bilmediği, duymadığı, kitapların yazmadığı ne çok kanı akıttı ve akıtmaya halen devam ediyor insanlık. En büyük zararı yine kendinden görüyor. Coğrafyanın kader olduğu konusunda da hayli fazla haklı Livaneli. Ülkemizin bulunduğu konum sebebiyle nice kötü kaderlerin içinde, binbir türlü harese peşinde yaşadığımızı, kitabın son sayfasını kapattığım da çok daha iyi anladım.
"O gün biz kadınların bu dünyada ne kadar yalnız olduğunun farkına vardım."
"Kader bazen insanı görünmez kılar."
Uzun zamandır okumak istediğim, bitirdikten sonra da bu zamana kadar beklediğime pişman olduğum bir kitaptır Kırmızı Pazartesi. Aslında kitabın giriş cümlesinde ne olduğunu anlıyor okuyucu. Buna rağmen yazar, anlatımıyla insanı hikayenin içine çekiyor. İlk başlarda karakterler kalabalık olduğu için kim kimdi hatırlamakta zorlandım. Ancak bu karakterler yazar tarafında ustaca birleştirildi ilerleyen sayfalarda.
Evet bir cinayet var. Herkesin gördüğü ama kiminin katillere hak vererek görmezden geldiği, kiminin ihtimal vermeyerek görmezden geldiği ama en nihayetinde bütün herkesin gerçeği bilmesine ve önüne geçilmesi için fırsatların olmasına rağmen, görmezden geldiği bir cinayet anlatılmakta. En canımı sıkan nokta, saçmalıktan başka bir şey olmayan evliliğin ertesi günü çarşafı herkesin görmesi için sergilemek oldu. Halen daha dünyanın pek çok yerinde süregelen bu adetlere akıl sır erdirmem hiçbir zaman mümkün olmayacak. İkincisi ise bir insanın sırf cinsellik yüzünden öldürülmesi oldu, hem de bu insanın "sözde" suçu henüz ispat edilmeden. Sonuçta suç ispat edilene kadar herkes masumdur.
Namus, töre, kadına şiddet, sınıfsal ayrılıklar, cinsiyet ayrımcılığı başta olmak konu yelpazesi oldukça geniş bir kitap. Her ne kadar konu yelpazesi genişte olsa, uzatılmadan, topluca anlatılmış, insanı sürükleyen ve nasıl bittiğini anlayamacağı bir kitap kendisi.
Son olarak eklemek isterim ki, acaba Santiago Nasar gerçekten o kişi miydi ? Ve acaba kaderimiz, gerçekten de bizi görünmez kılar mıydı?
Kırmızı PazartesiGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202178bin okunma
Mutlaka okunması gereken bir kitap olduğunu düşünmekteyim. Özetle üç ana başlık altında incelenebilecek bir kitap. Güç, zenginlik ve yoksulluk. İsminden de anlaşılacağı gibi bazı devletlerin neden diğerlerinden daha güçlü, başarılı, ileri olduğu sorgulanıyor. Birbirine zıt ancak aynı zamanda birbirine de oldukça yakın bölgelerden örnekler verilmiş. Aslında kitapta sorgulanan her şey insanlar tarafından da sık sık sorulan şeyler. Neden ile başlayan bir sürü sorunun cevabı bu kitapta yer alıyor. Bazı toplumların diğerlerinden daha başarılı olmasının nedeninin özellikle ekonomik ve siyasal yapılarının kapsayıcı olmasından dolayı kaynaklandığı anlatılmakta. Toplumları bir arada tutan bütün unsurlar kapsayıcı tarza sahip ülkeler tarafından kullanılmış ve bir asimilasyon, ardından sömürme ve ele geçirme adımları izlenilmiş. Gelişmiş ve gelişmemiş toplumlar tarihten örnekler verilerek sunulmuş.
Kitabı bitirdiğimde bir çok şey değişmişti zihnimde. Coğrafyanın ve kültürel mirasın yükselişe geçmeye engel olmadığını anladım. Zaten bu tezler kitapta antitezler ile çürütülmüş. Eğer gerçek anlamda demokratik bir toplum yapısı oluşturulur ve bu korunursa yükselişe geçilebilir. Şayet boyun eğdirme devam ederse düşmekten başka çare yoktur. Günümüz toplumlarına bakarsak eğer bazı toplumlar diğer toplumları sömürüp yükselişe geçerken bazı toplumlar hem sömürülüyor hemde kendi içinde kendi toplumunu sömürüyor. Devlet algısını tekrar gözden geçirtecek bir kitap.
"Sömürüden çıkar sağlayan her elit için yerine geçmeye can atacak bir gayr-i elit vardır." Bu da altını çizdiğim yegane cümledir.
Ulusların DüşüşüJames A. Robinson · Doğan Kitap Yayınları · 20132,717 okunma