Yerhanlar yöresinde, eşkıya ile müsademeden dönen bir jandarma birliğine rastlarlar. Birlik komutanı yola devamın mümkün olamayacağını, takviye almaya gittiğini, geri dönene kadar beklenilmesini söyler. Anlaşılan, eşkıya Beşgöz Hanları tarafına inmiş, Erzincan Boğazı'nı tutmuştur (31 Ağustos). Mustafa Kemal sorar: Ne kadar zamanda dönersiniz? -24 saatte. -24 dakika bekleyemem. Paşa, Heyet üyelerine döner ve kararını bildirir: -Her ne olursa olsun, her türlü tehlikeyi göze almalıyız. Otomobillerin birinde hafif makineli silahlarımız var. Yüzbaşı Osman (Tufan) Bey ve birkaç arkadaşı öndeki otomobile binip makinelileri ateşe hazır durumda tutacak. Biz de silahlarımızla birlikte takip eden arabalarda olacağız ve bir ateşe maruz kalırsak hep beraber ateşle mukabele edeceğiz. Müsademe (çatışma) esnasında durmak yok. Ölen ve yaralanan olsa da durmayacağız, geçip gideceğiz. Benim görüşüm budur. Kabul ediyor musunuz? Hepsi, "Evet!" diye bağırır ve yola koyulurlar. İşte, lastikleri doldurulmuş, karoseri patlak, hurda halinde üç otomobilden ve eşyaları taşıyan üç at arabasından oluşan bu konvoy, öndeki otomobilde Mustafa Kemal, yanında Rauf Orbay ve Hoca Raif Efendi, arkadaki otomobilde Süreyya Bozyiğit, Hüsrev Gerede ve Mazhar Müfit Kansu, üçüncü otomobilde de Dr. Refik Saydam, Yaver Cevat Abbas (Gürer), Yaver Muzaffer Kılıç ve Yüzbaşı Osman Tufan ve ağızlarından seyahat boyunca eksilmeyen bir marş: Dağ başını duman almış Gümüş dere durmaz akar... Marşın son satırını değiştirerek söylerler: Güneş ufuktan mutlak doğar Yürüyelim arkadaşlar... İşte devrime yürüyen bu bir avuç insandır. Sivas'a hızla yaklaşmaktadırlar.
Sayfa 85
Falih Rıfkı Atay
_Çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden, Osmanlı idik. Vatan sözü yasaktı. Padişahın kulları idik. Okul çıkışında ’Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık. Arap’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Bütün ekonomi, bütün iç ve dış ticaret, bakkallara kadar çarşılarımız, kadrolarında bir tek Türk
Reklam
Havalar tez ısınır bizim kentte. Hemen bir gün içinde ısınıveiri. Bugün giydiğin ceketi yarın sabah çıkarır atarsın, sekiz ay bir daha sırtına giymemecesine. Acaba bundan mıdır bu kentte yığın yığın yoksul akar? Dört ay kış, sekiz ay yaz... Gözünü seveiğimin yazı, odun istemez kömür istemez...
Askerî konuşlanış suyun duruşu gibidir, su yüksekten aşağıya doğru akar, askerî konuşlanış da [düşmanın] güçlü tarafından sakınıp zayıf tarafına saldırmaktır; su nasıl ki yerin şekline uyarak aşağı doğru akarsa savaş da düşmanın durumuna göre zaferi tayin eder. Nasıl ki suyun sabit bir şekli yoktur, savaşta da tek bir konuşlanış yoktur. Düşmanın değişen hareketlerine rağmen muzaffer olana akıllı komutan denir. Bu tıpkı beş elementin döngüsü, mevsimlerin değişmesi, günlerin kısalıp uzaması, ayın doğup batması gibidir.
Sayfa 17 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IV. BASlM, KASIM 2015, iSTANBUL ~ pdfKitabı okudu
Askerî konuşlanış suyun duruşu gibidir, su yüksekten aşağıya doğru akar, askerî konuşlanışda [düşmanın] güçlü tarafından sakınıp zayıf tarafına saldırmaktır; su nasıl ki yerin şekline uyarak aşağı doğru akarsa savaş da düşmanın durumuna göre zaferi tayin eder. Nasıl ki suyun sabit bir şekli yoktur, savaşta da tek bir konuşlanış yoktur. Düşmanın değişen hareketlerine rağmen muzaffer olana akıllı komutan denir. Bu tıpkı beş elementin döngüsü, mevsimlerin değişmesi, günlerin kısalıp uzaması, ayın doğup batması gibidir.
Sayfa 17 - Türkiye iş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
''Derdimizi Munzur Suyu'na döksek bin yıl bulanık akar.
Reklam
86 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.