Dönemin çok konuşulanlarından olan Zenci Adası, zenginden zengine, elden ele dolaşıyor ancak şuan kime ait olduğu konusunda bir şey bilinmiyor. 8 talihli(!) kişi meraklıların gözlerini ayırmadığı bu adaya davet ediliyor. -Bedava tatile kim hayır der? Ya da ücreti bol olan bir işe?- Kişisel isteklerine hitap eden mektuplar hayır denmeyi imkânsız kılıyor. Yolculuklarının ardından adaya varan konukları uşak ve karısı karşılıyor. Ev sahibi gecikeceğine dair bir mektup bırakmış. İki gün önce işe başlayan uşak ve karısı da ev sahibini görmemişler. Güzel bir yemek yiyen ve hoş vakit geçiren konuklar sohbet ederken bir anda gramofon çalmaya başlıyor. Gramofonda çalan müzik değil, bir kayıt. Hepsinin suçlarını birer birer söyleyen ses durduğunda, şok ve korku içinde kalan konuklar kendilerini açıklamaya, söylenenleri yalanlamaya başlıyor. O sırada uşağın karısı fenalık geçiriyor. O dinlenmeye giderken elindeki içkiden bir yudum alan Anthony Marston ölüyor.
Yemek masasındaki en dikkat çekici şey ortadaki zenci bibloları; her ölümün ardından bir biblo kayboluyor. Adayı arayan konuklar kimseyi ya da saklanacak bir delik bulamıyor. Katil aralarından biri… Peki kim?
Okurken ilk tahmin ettiğim kişi katil çıktı ancak cinayetleri nasıl işlediğini anlayamadım ben. Agatha’nın kitabın sonunda ölümleri sırasıyla açıklaması benim açımdan iyi oldu. Sevdiğim polisiye yazarların arasına adını yazan Agatha’yı okumanızı hepinize öneririm.