zulmetmeyi yeğler o buzlu kadın sevmek yerine
gözlerindeki soğuk elektrik
çakar ufkumuzda şimşek yerine
kanı donmuştur / besbelli kılı kıpırdamaz
koparır göğsünden yüreğini
uzatsan kan içinde
çiçek yerine
ışıkları tutamıyorum
avuçlarımdan kayıyor
karanlık en büyük korkum
gece gittikçe çoğalıyor
halıda kan izleri buldum
cıgarası hâlâ yanıyor
cesedin başına oturdum
gözleri bir tuhaf bakıyor
bu çocuğu tanıyordum
yıllardır yalnız yaşıyor
bütün mektuplarını okudum
kimseyle anlaşamıyor
cinayeti otele duyurdum
telefonlar üst üste çalıyor
sabaha karşı başladı sorgum
polis öleni ben sanıyor
Aynadan yansıyan yüzüm şaşırtıcı derecede canlıydı. Bana yabancıydı. Benim üzüntülerim, acılarım, buna benzer hislerimle en ufak ilgisi olmadan kendine ait bir hayatı yaşıyordu.
Bu yapmacıklıkla ne yapacağımı hiç bilemiyorum. "Aşırı poz takınmaktan artık takındığım pozların yönettiği yalancı bir canavara döndüm." falan desem de aslında bu laf da bir poz olduğu için elim kolum bağlı.
Ne kadar çaba göstermem gerektiği konusunda önüme sınırlar koysalar öyle rahat ederdim ki. Biri keskin sınırlar çizse üzülmek yerine müteşekkir olurdum.
Biraz olsun kendimi kaybetsem hemen arkasından hayal kırıklığına uğruyorum. Benliğimin her halinde içgüdülerin bıraktığı kesin izleri fark ettikçe ağlayasım geliyor.
Kimi zaman beni çok etkileyen, kimi zaman utanmama, acı çekmeme neden olan şeyler olduğundan emin olmama rağmen aradan zaman geçtikçe sanki hiçbir şey olmamış gibi hissediyorum. Şimdi denen an ilginç.