Bir kadın, hayatındaki yıkımlardan saklanmaya çalışabilir, ama kanama (hayat enerjisinin kaybolması), yok edicinin neden orada olduğunu anlayana ve onu denetim altına alana kadar sürecektir.
Evet, görünen o ki dünya giderek saldırganlaşıyor ama özümüzde saldırgan olduğumuz için değil bu; çağdaş dünyamızın gerektirdiği bu zor toplumsal görev adına tek ses olup ayağa kalkmadığımız için.
Bakışmak, hiçbir kelime kullanmadan bakışlarımızla karşımızdakine kendimizi anlatma yoluydu elbette. Ama anlatılan şey de, anlaşılan şey de, aslında hoşumuza giden derin bir muğlaklık taşıyordu.
Gerçek aşk acısı, varlığımızın en temel noktasına yerleşir, bizi en zayıf noktamızdan sımsıkı yakalar ve diğer bütün acılara derinden bağlanarak bütün gövdemize ve hayatımıza hiç durdurulamayacak bir şekilde yayılır.
Cinayet ve cehalet birbiriyle ilişkili. Pişmanlık ve suçluluk duygularını ortadan kaldıran cehalet, tetiği çekmeyi kolaylaştırıyor. Tabanca, cehaletin kalemi olmuş durumda.
Bize yabancı olan yaşam, inanış ve düşünme biçimleriyle karşılaştığımızda, "yaban alışkanlıklar", "bu bizden değil", "buna izin verilmemeliydi", vb. türünden ürperti ve tiksinti dile getiren kaba tepkiler gösteririz.
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.