İbn Sîrîn, bir kişiye, “Ne hâldesin?” diye sorar. Adam da: “Üzerinde beş yüz bin dirhem borcu bulunan ve bir hayli çoluk-çocuğu da olan bir insanın hâlinin nasıl olmasını düşünürsün ki?” diye karşılık verir. Bunun üzerine İbn Sîrîn evine girer, evinden bin dirhem alıp getirir ve ihtiyaç içinde olduğunu söyleyen kişiye vererek: “Bunun beş yüz dirhemini borcuna ver, kalan beş yüz dirhemi ise, kendin, çoluk-çocuğun ve ailen için harca.” der. Zaten İbn Sîrîn’in tüm parası da bu kadardı, başka bir şeyi de yoktu. Bunun üzerine şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim, bundan böyle kimsenin hâlini hatırını sormayacağım.” İbn Sîrîn’in böyle hareket etmesi, başkasının hâlini bir daha sormamayı istemesi, “eğer sormam hâlinde, adamın durumuyla ilgilenemeyecek olursam, derdine merhem olamazsam, sırf sormuş olmak için sormam, bir tür riyakarlıktır ve münafıklıktır.” diye endişelendiğinden ötürüydü. Dolayısıyla o insanlar eğer birilerine bir şeyler soracaklarsa, o kimselerin dinleriyle ilgili hususlardan sorarlar, kâlbinin Allah’a karşı olan hâlini sorup soruştururlardı. Eğer dünya ile ilgili bir şeyden soracak olurlarsa, bu, onların bu işe önem vermeleri ve gereğini hemen yapabilmeleri düşünce ve niyetiyleydi. Kişinin ne tür bir ihtiyacı var ise hemen onu orada karşılamaya çalışırlar ve gereğini de yaparlardı.
Kendi kendine itaat edemeyene emredilir. Emretmek daha zordur itaat etmekten çünkü emreden tüm itaat edenlerin yükünü alır. -Nasıl ki küçük en küçükten zevk alsın ve onun üstünde güç sahibi olsun diye,kendini daha büyüğe feda ediyorsa;en büyük de güç uğruna fedakarlık eder ve yaşamı koyar ortaya. Fedakarlığın en büyüğü:Cesaret ve tehlikeli oluşu ve ölümüne bir zar atmaktan geçer
Reklam
✓ Nasıl ve ne zaman öleceğinizi seçemezsiniz sadece nasıl yaşayacağınıza karar verebilirsiniz.
Sayfa 229 - Yakamoz YayınlarıKitabı okuyor
İnsanın en çok kandırıldığında canı yanıyor.Karşındaki aynı hislere sahip değil yalnızca nerede nasıl konuşacağını biliyor...
"Ah şu belirsizlik nasıl da eziyet ediyordu bana."
Reklam
Ben bu siteyi 4 senedir kullanıyorum. O yüzden benim görülme sayacım nasıl, ne şekilde artar gayet iyi biliyorum. İlk başlarda var olan rahatsız edici durumlar, sonrasında buradan uzunca bi süredir takip altında olmak beni çok gerdi ve geriyor. Bunu kimin yaptığını hiç bir şekilde ispatlayamamış olmam, benim fikrimi değiştirmedi. 3 ay sonrada
75 syf.
6/10 puan verdi
Kitabın 1973 baskısını bu gece bitirdim. Romanda Halide Edib, erdemli, iradeli ve kısmen sıradan bir adamın Heybeli Ada'da geçen hikayesini anlatıyor. Hikaye benim için ilgi çekici değildi ancak fazla detaylı olmasa da dönemin İstanbul'una dair ortaya koyduğu ufak nüanslar benim için keyifliydi. Mesela tarihi son yirmi senede türeyen malum tarihçilerden öğrenen kişiler ''olur mu öyle şey'' diyecektir ancak ecnebi bir kadınla Türk bir erkek sahilde gazinoda karşılıklı bira içiyor. Fesli beyefendi otel terasında efkar rakısı yuvarlıyor. Diyalogların nezaketi (dönemin tüm yerli romanlarındaki gibi) günümüzde nasıl bu hale geldik dedirtecek cinsten. Sonuç olarak bir kitabı açayım, bitireyim, kapatayım diyorsanız okunabilir.
Raik’in Annesi
Raik’in AnnesiHalide Edib Adıvar · Atlas Kitabevi · 197338 okunma
“Bir insanın yeri neresidir? İnsan kaç parçaya ayrılabilir, her yere nasıl yetişebilir?”
Sayfa 27
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.