Benim için, «yazmak», düşlenenden çok daha başka bir şeydir: saptamaktır, bilginin yeniden gözden geçirilmesidir. Ürün, ne ayrıntı yığını, ne de bilim tomarı; ama, imge gibi, şiir gibi, tüm olasılıkları içeren özlü bir anlatım olmalı, bilgi böylece dal budak salmalı. Bir insanın nasıl yemek yediğini, nasıl giyindiğini, ne yediğini, ya da ne giyindiğini bilmek bana yetiyor, usum bu özlü bilgiden kalkarak, bunların ötesindeki yüzlerce umulmadık şeyi ortaya çıkarıyor. Bu özlü bilgiler olmadan diğerleri de anlaşılamaz. İnsanın yeni bir imgesini veren, gerçekçi yöntem dediğimiz, işte bu bilgi yöntemidir, tarihsel öğelerin saptanmasıdır. Benim gerçekçiliğim budur, herkesin ağzından düşürmediği beylik gerçekçilik değil.