''gözümü bir perde örttü. uzun bir ecinni geldi karşıdan, kasabanın alanının ortasına oturdu. oturdu ki ne oturuş. ben oraya kaçtım, baktım yolunu çevirmiş. bir kuyuya düştüm, boğuluyordum, allah bilir nasıl çıktım, hiç insan yok. kuyudan çıktım bir ormana düştüm, bu kasabada benim bildiğim hiç ağaç yok, orman nerden gelmiş. ormandan çıktım kulaklarım uğulduyor. bir baktım, kanat sesleri doldurdu göğü, şapır şapır, aman teyzem, aman teyzem bir anda sağım solum, yanım yörem bir kuş, bir kuş, duvar gibi... tıpkı duvar gibi karanlık, karanlık kuş duvarına geldim dayandım. kulağımın dibinde binlerce çığlık, kanat şapırtısı, gaga tıkırtısı... kulaklarım vınlıyor. bir adım yürüyemiyorum kuşlardan, bir adım. üstümde kuşların ağırlığı, kanatları bir hoş, bir deli. bir korkuyorlar deli deli. bir öylesine yanıma yönüme doldular ki soluk alamıyorum. soluksuz kaldım. birden aklıma tıp etti. aklıma tıp edince aklım başıma geldi, her şeyi anladım, hiç insan yok. bu kasabanın insanları bu kuşlar. hiç insan yok. bağırıyorum, bağırıyorum sesim çıkmıyor. hüsamın sesini duydum kuşlardan. kuşlar bağırıyor hüsam gibi, hüsam kasabanın ucunda; biliyorum, kuşları yaramıyorum ki... sonra teyzeme söyleyim kendimi yitirmişim. kuşlar ne oldu? hep kuşlar uçuşuyordu.''