Vebanın başında, yitirdikleri varlığı gayet iyi hatırlıyorlar ve üzüntü duyuyorlardı. Ancak sevilen kişinin yüzünü, gülüşünü, sonradan mutlu olduklarını anladıkları herhangi bir günü net olarak hatırlasalar da, şimdi onun bu saatte, artık iyice uzaklarda neler yapıyor olabileceğini hayal etmekte zorlanıyorlardı. Sonuçta, o sırada hafızaları yerindeydi ama hayal güçleri yetersiz kalıyordu. Vebanın ikinci döneminde hafızalarını da yitirdiler. O yüzü unuttuklarından değil, onun tenini yitirmişlerdi, onu artık içlerinde hissetmiyorlardı, bu da unutmak anlamına geliyordu. Ve ilk haftalarda, aşklarıyla ilgili ellerinde gölgelerden başka bir şey kalmamasından yakınmaya eğilimliyken sonradan, anılarda kalmış en ince renkler bile kaybolunca bu gölgelerin daha da saydam olabileceğini fark ettiler. Tüm bu ayrılık döneminde bir zamanlar kendilerine ait olan bu yakınlığı artık hayal edemiyorlar, her an elinin altında olabilen bir varlığın hemen yanı başlarında bir zamanlar nasıl yaşamış olabileceğini de düşünemiyorlardı artık.