“Ama en korkulası yanı, kimin canını nasıl yakacağını biliyordu. Canını yakmaya çalışmadığı zamanlarda bile.”
Sayfa 168
"Ama nasıl oluyor da kadınlar kaba oluyor, açık saçık giyiniyorlar? Bu yeni bir şey." "Evet, kabadırlar tiyatroya, gezme yerlerine gelin de görün. Her erkek, örneğin yolun sağ yanından geçildiğini bilir, karşılaşınca da hemen sapar, o sola ben saga. Bayanlarsa, yani kadın (ben kadınlardan konuşuyorum), sanki bir yana çekilerek yol vermek zorundaymışsınız gibi sapmaz üzerinize gelir, hatta sizi görmez bile... Zayıf bir yaratık olması bakımından kendisine yol vermeye hazırım, ama bunu niçin kendisine verilmiş bir hak gibi sayıyor, niçin benim böyle davranmak zorunda olduğuma öyle inanmış bulunuyor? İşte insanın gücüne giden de bu! Bir kadınla karşılaştığımda hep yere tükürürüm. Üstelik bir de aşağı görüldüklerini söyleyerek eşitlik istiyorlar; ama beni ayaklarının altında çiğneyerek ağzıma kum doldurmak eşitlik mi?"
Reklam
Savaş oyunlarını kazanmak güçle olmaz. Kurnazlıkla olur. Nasıl saldıracağını anlamak için düşmanlarının -yani dostlarının- en savunmasız olduğu yeri bulman gerekir. Kimse sonsuza dek dost kalamaz, Mira. Bize en yakın olanlar bile eninde sonunda, bir şekilde düşmanımız olurlar. Bu, iyi niyetli bir sevgi veya umursamazlık yoluyla olabileceği gibi onlar için kötü adamlar olacak kadar uzun süre yaşarsak da gerçekleşebilir. –BRENNAN'IN DEFTERİ , SAYFA 80
Sayfa 464 - Olimpos YayınlarıKitabı okuyor
Eğitimimizle övünüyoruz ama övündüğümüzle de kalıyoruz. "Artık bir ortaokul çocuğu bile Aristo'nun bildiklerini biliyor," diyorlar. Yok canım! O çocuk Aristo'nun bildiğinin çeyreğini bilmediği gibi, onun yaptığını da yapamıyor. Bu eğitim tam aksine, insanların yaratıcı taraflarını öldürüyor. ... Yani adamların hayatının bittiği yaşta, bizim çocuklar hala bir şeyler öğrenmeye çalışıyor; hayata atılmıyorlar. Çok açık ki yanlış ve verimsiz bir çizgideyiz.
Sayfa 19
74 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 5 hours
"Biraz daha uyusam ve tüm bu saçmalıkları unutsam nasıl olur acaba?"
Çok değerli yazar Franz Kafka bu eserinde, sabah kalktığında böceğe dönüştüğünü farkeden Gregor Samsa'nın kendi içinde ve çevresiyle yaşadığı çelişkiyi kısa ve öz olarak anlatır. Kitapta, geçim sıkıntısı çeken bir aileye, çalışarak para kazandıran tek birey olan Gregor Samsa'nın böceğe dönüşmesi, aile içindeki itibarını da yitirmesine neden olur. Aile içi sevginin kaybolduğu, hayatın sadece para kazanmaktan ibaret olduğu ve emeğin karşılığının tam olarak alınamadığı bir toplumda, yani burjuva düzeninde, para kazanamayanın, değişime uğrayanın karşılaştığı olumsuz tepkiler ve eziklik duygusu, olağanüstü bir olayla anlatılmıştır. Temelinde sevgi yerine para ihtiyacı olan bir ailenin bozuk düzeni öyle mükemmel anlatılmıştır ki, günümüz dünyasının eşitsiz düzenine isyan etmemek mümkün değildir. Bu kitabı oldukça beğeneceğinize inanıyorum. Bu Kafka klasiği her evde bulunmalıdır.
Dönüşüm
DönüşümFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022222.5k okunma
Şirazlı Sadi’nin insanı nasıl tarif ettiğini not ettim defterime: “Yek katre-i hunest ve hezar endişe”, yani “Bir damla kan ve bin endişe.” İşte unutmayı başaramayan insanın trajedisi bu sözlerde gizliydi. Ömrünü endişeyle tamamlamaya ve sürekli acı çekmeye mahkûm olan bir zavallı ruh.
Reklam
912 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 47 days
Fırtınaışığı Arşivi, Cosmere içinde dahi çok geniş ve detaylı bir dünyası var. Serinin ilk kitabı olarak Kralların Yolu'nun Roshar'ın temellerini sıkı atması gerekiyor. Bu sebeple bu kitap koca bir giriş eseri. Kitabın ilk yarısında farklı yerlerde ve farklı pozisyonlarda olan karakterlerin bakış açılarından sürükleniyoruz. Ben bu
Kralların Yolu
Kralların YoluBrandon Sanderson · Akılçelen Kitaplar · 2014499 okunma
Mümkün dünyaların en iyisi...
Kavafis’in o iyi bilinen "Şehir" şiirinde, başka yerler hayal eden şiirin kahramanı şiirin sonunda şunu fark ediyordu; ömrünü nasıl burada, bu yerde, bu şehirde, işte bu köşecikte harcadıysa her yerde yine öyle harcayacaktı. Başka bir yere gitseydi bile hiçbir şey değişmeyecek, hayatını yine harcamış olacaktı. Kavafis en iyi dünyadan değil, harcanmış bir hayattan bahseder. İlkin şiir sadece bu yer olduğunu, bu tek dünya olduğunu kabul eder. Hayatını bir yerde harcayan her yerde harcamış sayılır. Elimizde yalnızca bu dünya, yalnızca bu tek hayat vardır. İkincisi, şiirin kahramanı nereye giderse gitsin hayatını harcamaya yazgılıdır. Yazgı öznenin kendisine bağlanmıştır, dışsal koşullara, belli bir yere ya da zamana değil. Başka bir deyişle yüklemleri, yani olaylar, başına gelenler, kısaca yazgısı öznede kendisinde içerilmiştir. Bir hayat onu yaşayanın zaten önceden kıvrılmış ya da katlanmış biçimde içindedir. Yaşadığı bu önceden içerdiklerinin bir yerde, bir zaman içinde açılıp yayılmasıdır yalnız. Niçin öyledir? Çünkü dünya kişiden önce gelir, kişi o dünyanın düzeni ya da mantığının bir parçası olarak vardır. Demek ki yazgı zorunluluğa bağlanmıştır, zorunlu olarak harcanan hayat; başka türlü olamayacak tek bir dünya, başka türlü yaşanamayacak tek bir hayat.
Her şeyden önce kendimizi sayılarla ve dille uyuştururuz. Bunun aksine bedenden yani kalpten çıkan ahlaki değer cesaretten gelir: sonluluğumuzun tanınmasından ve reddedilmesinden. İcat eleştiriyi nasıl küçük görürse diğer erdemleri türeten ilk ve en önemli erdem olan cesaret de aynı şekilde akla sırtını döner. Doğası gereği bedensel, içten, kalpten olan cesaret temel ve birincildir, yaşam atılımını [elan vital] anlamak kadar zordur. Düşünme veya uzun meditasyonlar olmadan cesaretin cömertliği hemen uyuma, sadakati de merhamete kavuşur.
Sayfa 52
·
Not rated
Okurken hepimizin çocukluğuna döneceği bir kitabın yorumuyla geldim. Hepimizin çocukluk daha doğrusu mahalle aşkı İllaki vardır. Ailelerimizin genellikle; 'aynı mahallenin çocuklarısınız siz kardeş sayılırsınız', diyerek yarım kalan ya da henüz başlamadan içten içe biten bazı hikayeler illa ki vardır. 'Zamanın Yankısı' kitabı
Zamanın Yankısı
Zamanın YankısıSerdar Çatak · Martı Yayınları · 202431 okunma
Reklam
yırtarak geçiyor kalbimizden hayatı da törpüleyen zaman şuramızda bir şey var acıya benzer umuda benzer böyle günlerde hayat hem acıya, hem acıya benzer gün ölümle başlatıyor hayatı her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor her sabah ölümü anlatıyor gazeteler sol köşede ölümü kutsallaştıran bir fotoğraf yeni bir cinayetin röntgenini çıkartıyor
aşık diye yorumladım
"Evlenmeyi düşünmüyor musunuz? Bu konudaki görüşünüz?" "Tabii ki evlenmeyi düşünüyorum. Ama eğer ... " Sustu, bir an için geri çekilmek istedi ama sonra tüm cesaretiyle silahına sarıldı. "Tabii evlenmeme değecek kadar zengin birini bulursam. Biraz fazla açık oldu değil mi? Ama niyetim bu. Umarım bundan dolayı beni kınamazsınız." "Olaylara ticari bir zihniyetle yaklaşmaya her zaman saygı duyarım. Peki, kafanızda nasıl biri var?" "Tip mi, yani boy pos filan mı?" "Yoo, hayır. İş ... servet?" "Ah, henüz bu konuda bir karar vermiş değilim." "Bana ne dersiniz?" "Siz mi?" "Elbette." "Yoo, hayır, olamaz." "Neden?" "Size bunun olamayacağını söyledim." "Tekrar soruyorum, neden?" "Bu doğru olmaz." "Neden doğru olmasın ki?"
Biliyorsun zihin oluşturduğu sahte kimlikle ilgili her inancı canlı tutmalı. Zihnine göre o kadının çöp kadar değeri yok ise, bu kadar değersiz ise, öyle davranması lazım değil mi? Yani çöp kadar değerimin olmadığına inanıyorum , “ Ben değersizim diyorum ve bu yüzden değersiz bir kadın nasıl davranırsa öyle davranıyorum
Sayfa 202
Yeryüzünde ki sembolleri doğru okumak...
Yeryüzündeyiz... O halde semboller dünyasına hoş geldiniz... Bir alt paylaşımımda, beynimizin manayı nasıl madde ve sembole çevirdiğini anlatmaya çabalamıştım. Şimdi, su sembolünün ardında ki manayı anlamaya çalışalım. Suyun, hidrojen ve oksijen atomu bileşiminden oluşumu hiç dikkatinizi çekti mi? Biri yok edici ateş bazlı hidrojen, diğeri
- İnsan kendine hediye alırsa, aldığı şeye hediye denmez hediyeden sayılır. + O zaman kimsenin fikrine ihtiyacınız yok. - Nasıl yani? + Kendine hediye alacak kadar kendini seven biri diğerlerinin fikirlerini neden önemsesin ki? - Peki ya kendine hediye alacak kadar yalnız hisseden biri?..
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.