Nasıl oldu anlamadım. Bir anda yaşlandım yani. Deprem bile daha yavaş olmuştu. O zaman “sallanıyor muyuz” demiştim.
Ama “yaşlanıyor muyum” bile diyemedim.
Tolstoy bu kısa romanında bütün insanların yüzleşmekten korktuğu o duyguyu, ölümün insan üzerindeki o tuhaf hissiyatını işlemiş. Ne tuhaf bir şey, herkes bir gün öleceğini bilir. Ama buna rağmen hep başkaları ölecek, kendisine ölüm sırası gelmeyecekmiş gibi düşünür. . Ya da başkalarının ölümü sıradan bir şeymiş ama kendi ölümü olağanüstü bir durummuş gibi davranır.
Güzel, mutlu, başarılı bir hayat sürmeye çalışırken kendini yavaşça öldürecek bir hastalıkla tanışan İvan İlyiç'in hikayesinde yazarımız, ölüme yakın bir insanın ruhunun derinliklerine inmiş. Ve hepimize soruyor.
Ya ben de yaşamam gerektiği gibi yaşayamadan buradan ayrılmak zorunda kalırsam?
Belki de sürdüğüm yaşam, sürdürmem gereken yaşam değildir!
Yıllar ilerledikçe ağırlık omuzlarına daha çok biniyordu. Meğer başarılı bir yolda yürüdüğünü sandığı hâlde başarısızlığa doğru dört nala koşuyormuş da haberi yokmuş.