Şimdi senden yana davrananlar -aramızdaki bazı gerginliklere neden olmuş olsalar da- benim için dost kişilerdir. Bana kalırsa, içimde derin bir acı bıraksa da, şimdiki bu durum bir yerde iyi de oldu. Ancak ileride göreceklerimiz, başımıza gelecekler yanında bunun ne önemi var?
Sayfa 385 - Ayrıntı Yayınları
Kürtlerin gene perişan olmalarını engellemek için, Türkiye parmağını oynattığı an bu şarlatanlardan ve Türkiyedeki işbirlikçilerinden hemen "İnsan hakları!" feryatları duyulmakladır. Kürt insanı arasında da bazı uşakların çok ucuz çıkarlar uğruna aşiretini, akrabalarını, kardeşlerini peşkeş çekmelerine ne demeli? Diğer bir acı durum da Türkiye'de kendilerine aydın yaftası yapıştıran bazı sığ düşünceli ruhsuzların da bu şarlatanlar korosuna katılmasıdır.
Reklam
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden sadece beş kişi Profesör olmama olumsuz oy vermişti ve bu red oylarını kadın olduğum için değil, solcu olduğum için vermişlerdi" diyorum. Feministler, "kadının toplumda yeri yok" diyorlar. Bense gerçek bir sosyalizmin bu duruma çare bulacağına inandığım için "bu bir kadın sorunu
Sayfa 120 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Başka bir deyişle, insanlar kendi varlıklarını onaylamak ve kısa süreli bir üstünlük hissiyle aşağılık duygularını bastrmak için başkalarını aşağılıyorlar. Ne kadar acı verici bir durum. Bu salaklar, nefretten dolayı bir araya geliyorlar. Kendi beceriksizliklerini gizleyip hiç deneyimlemedikleri halde sadece öne çıkarmak istedikleri bilgiyi seçiyor ve başka insanların çarpıtılmış imajlarını abartıyorlar. Bu aşağılamanın kurbanları, başkalarına aynı nefretle yaklaşıyor. Sonuç olarak internet "Kim daha fazla nefret dolu" savaşına dönüşüyor.
Üvey babam Falih Rıfkı, Cumhuriyet ideallerine tam anlamıyla inanmış bir Kemalist olarak başladı meslek hayatına. Yazılarından ötürü, İstanbul hükümeti onu hapsetmişti. Beni görmek istediği için, Bekirağa Koğuşuna annemle gittiğimizi hayal meyal hatırlıyorum. Falih Rıfkı'yı demir parmaklıkların arkasında görünce, "ben babamı istiyorum" diye acı acı ağlamaya başlamışım; üvey babamın da gözleri yaşarmış. Bu durum, öteki siyasal mahkûmları da öyle duygulandırmış ki, daha sonraları çok sevdiğim meslektaşım Macit Gökberk'in babası Şükrü Naili Paşa, "ah, ne kadar da benziyor babasına!" deyip dururmuş. Oysa ben, kara saçlı kara gözlü esmer bir çocuk; Falih Rıfkı sapsarı saçlı, mavi gözlü bir genç adam.
«Kara Buğa Osman», 1326'daki ölümüne kadar Rumlardan birkaç şehir almış, yanına epey Türk bahadırı toplamış ve Bursa'yı küçük oğlu Orhan Beğe kuşattırmıştı. Bursa yıllarla süren bir kuşatmadan sonra, alp erenlerin ve kahraman dervişlerin himmeti ile alındığı sırada Osman Beğ ölüyordu. Fakat bu Bahadır Beğ öyle bir tohum atmıştı ki ondan
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.