"şu dünyada bir burjuva kızından ne bekliyorsun? onları rahat bırak, yaşama gülen, ölümle eğlenen birini, sevebilecekken seven, zevk düşkünü, ateşli, mükemmel bir kadın seç. böyle kadınlar var ve onlar korunaklı burjuva yaşamının ürünü herhangi bir yüreksizin olduğu kadar hazır olarak seni seveceklerdir."
Evet, mektubunu on kez okudum. Sen istediğin kadar inkâr et, dünyadan ve insanlardan çok şey bekliyorsun. Bu düzen biz istedik diye değişmez ki sevgili kızım, öyle olsa ne kolay olurdu devrimler!... Bir de, 'karakter sahibi olmak' 'ideal insan, 'mutlak içtenlik' gibi deyimler dilinden düşmüyor. İnan ki bu insanlar yok yeryüzünde. Sonra dünya biz istesek de istemesek de değişiyor, sen eşitlikçi bir topluma doğru değiştiğine inanıyorsun ama ben pek öyle göremiyorum? Evet doğru insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme?
Arkasından, "Beni halletmeyecek misin?" diye seslendim, şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırarak. Omzunun üzerinden, "Bu gece değil,'" diye bağırdı.
Dudaklarımı büktüm. "Neyi bekliyorsun ki?" "Beklediğin anda yaparsam eğlencesi kalmaz," diye cevap verdi, karanlığa doğru ilerleyerek. "Şimdi, kanat liderin dışarı çıkma yasağından sonra dışarıda olduğunu fark etmeden önce yatağına dön."
"Ne?" Arkasından aval aval baktım. "Benim kanat liderim sensin!"
Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı. Bana kendini anlat. Korkularını, dileklerini söyle bana. Aşktan ne bekliyorsun? Dostluk mu? Al, istediğin kadar… Yüreğimi apaçık önüne seriyorum işte! Orada sevdiğin, istediğin ne varsa al, senin olsun. Sana arzularımın ötesinden sesleniyorum.
Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı. Bana kendini anlat. Korkularını, dileklerini söyle bana. Aşktan ne bekliyorsun? Dostluk mu? Al, istediğin kadar... Yüreğimi apaçık önüne seriyorum işte! Orada sevdiğin, istediğin ne varsa al, senin olsun. Sana arzularımın ötesinden sesleniyorum.
Nerede ne yazmam,
Ne kadar daha yalnız kalmam gerekiyor,
Dünyayı, dünyayı sevenlere bıraktım,
Yerin dibindeyim,
Hangi halimi bekliyorsun?
Sevdiğim, hangi kapının ardındasın da kapıyı açamıyorum...
Peygamber'in (s.a.a) öldürüldüğü söylentisi yayılınca, Müslümanların çoğu geri dönüp kaçmaya başlamış, ama Hazret'in hayatta ve sağ olduğu öğrenilince, İslâm ordusu tekrar moral kazanarak savaş meydanına geri dönmüştü.
Bu sırada birçoğu ağır yaralanmıştı. Bu yaralıların olup bitenlerden haberi yoktu. Bu yaralılardan biri de Sa'd b. Rabi'di; on iki yerinden ağır yara almıştı. Kanlar içinde yerde yatan Sa'd'i gören bir Müslüman ona yaklaşıp: "Peygamber ölmüş diyorlar." dedi. Sa'd'in cevabı pek ilginçtir: "Peygamber ölebilir, ama onu gönderen Allah da mı öldü ki sizler böyle kaçıyorsunuz? Muhammed'in dini ölmedi ki! Ne bekliyorsun sen? Dinini neden müdafaa etmiyorsun kardeşim?!"
- Saçmalamıyorum, söylediklerimin hepsi gerçektir. Ne yazık ki gerçekler çoğunlukla budalaca şeyler gibi gözükürler. Farkındayım, yüce, göz kamaştırıcı şeyler bekliyorsun benden.