Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dışlananlar ( roman- sayfa 5)
Mary hastanede kızına kan verir...Julia' nın kanaması devam etmektedir...Bu arada Jason gelir ve Mary' nin saçlarını okşar... _ Tatlım Mary neler oluyor? Kızımıza ne oldu? _ Kanaması durmuyor Jason:( _ Bunu biliyorum fakat neyi var? Neden oldu bunlar? Kızımız intihar mı etti yoksa kaza mı? _ bunu anlatmak çok zor canım sen şimdi sakin ol ve bekle herşeyi anlatacağım az sonra sana ben....
Hanife Çıta
Hanife Çıta
"Bu kapıların ardına bir kez daha dönmeyeceğimi biliyorum. Böylesi bir sefaleti hiçbir zaman yaşamayacağım. Direnmeliyim. Beni iyileştiren ne şok. Ne de ilaçlar. Beni iyileştiren, bu kliniklere bir kez daha kilitlenme olasılığının verdiği büyük ve derin korku..."
Sayfa 56 - YkyKitabı okudu
Reklam
Kendimi inandırma gücünü yitirdim ben. İyi şeylerin bu kadar yakınımda durabileceğine ve olabildiğince uzun süreceğine inanmıyorum. O ağır kayayı ne yapıp edip güç bela tepenin ucuna kadar çıkarmayı başarsam da, kayanın orada kalmayacağını, geri yuvarlanacağını biliyorum. Hafızamı yurt edinen gölgeler ha bire aklımı karıştırıyor. İflah olmaz bir kopuşla hayata tutunmayı başarabildim. Ne kadar büyük bir çelişki? Bir kopuş karşılığı hayata bağlanmak. Zaman zaman amaçsız, gelişigüzel rastlantılarla güçlenen bir tutunma. Kopuşu unuttuğun anda daha büyük bir lanete sürükleneceğini bilmek.
Biz birbirimize tutunmuştuk ve 17 yaşımda bize tutunmak isteyen yavrumla huzur dolu evimiz cennet bahçesine dön­dü adeta. Tek sıkıntımız maddiyattı. Her ne kadar dert etme­sem de eşim zorlanıyordu. Bir şeyler yapmalıydım, ama na­sıl? Kızım daha 1 yaşındaydı, ben ise henüz 18. Sonunda kızımla çalışabileceğim bir iş buldum: Kreşte aşçılık. Hem yemek
Sayfa 20
Ne kadar çok hâtıra ve insan... Niçin Boğaz'dan ve İstanbul'dan bahsederken bütün bu dirilmesi imkânsız şeylerden bahsettim. Niçin geçmiş zaman bizi bir kuyu gibi çekiyor? İyi biliyorum ki aradığım şey bu insanların kendileri değildir; ne de yaşadıkları devre hasret çekiyorum. (...) Hayır, aradığım şey ne onlar, ne de zamanlarıdır. (...) Hayır muhakkak ki bu eski şeyleri kendileri için sevmiyoruz. Bizi onlara doğru çeken bıraktıkları boşluğun kendisidir. Ortada izi bulunsun veya bulunmasın, içimizdeki didişmeden kayıp olduğunu sandığımız bir tarafımızı onlarda arıyoruz. (...) Hepsi idealin serhaddinde susmuş bu insanların hikmetinde kaybolmuş bir dünyayı arıyorum. İstediğime onlarla erişemeyince şiire, yazıya dönüyorum. Onu musikinin kadehinden istiyorum; kadeh boşalıyor, susuzluğum olduğu gibi kalıyor; çünkü sanat da aşk gibidir, kandırmaz, susatır. Ben seraptan seraba koşuyorum. Her başına koştuğum pınarda muammalı çehreler bana uzanıyor; bilmediğim, seslerini tanımadığım dudaklar benimle bitmez tükenmez işaretlerle konuşuyorlar, fakat hiçbirinin dediğini anlamıyorum; ruhum dudaklarından ayrılır ayrılmaz hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. Belki onlar da bana kendi tecrübelerinden, her adımda karşılarına çıkan sert duvarlardan bahsediyorlar; "Biz de senin gibiydik," diyorlar. "Hiçbir suale cevap alamazsın. Asıl olan içindeki hasrettir; onu söndürmemeye çalış."
“Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum, Ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri.”
Birhan Keskin
Birhan Keskin
Reklam
Kırmızı olmaktan ne de mutluyum! İçim yanıyor; kuvvetliyim; fark edildiğimi biliyorum; bana karşı koyamadığını da.
Celladıma Gülümserken
Gelin bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar! Bana kötü bana terkettiğiniz düşünceleri verin o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar onları verin, yakınmalarınızı artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar ben aştım onları dediğiniz ne varsa bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı verin bana verin taammüden işlediğiniz suçları da. Bedelinde biliyorum size çek yazmam yakışık almaz bunca kaybolmuş talan parayla ölçülür mü ya? ...
İsmet Özel
İsmet Özel
Yolun yarısına 2 yaş kalmış, 18'in güzelliği ile yara deşme, Anna.
Ah! Ne güzel bir yaştasınız. İsviçre dağlarındakine benzeyen o mavi sisi anımsıyor ve biliyorum. Bu sis, çocukluğun bitmek üzere olduğu o kaygısız dönemdeki her şeyin üstünü kaplar ve o çok büyük, mutlu, neşeli dairenin içinden gittikçe daralan bir yol çıkar, ışıklı ve güzel görünse de bu dar yola girmek hem keyifli, hem de müthiş bir şeydir... Bu yoldan kim geçmemiştir ki?
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir ömür girdi aramıza . Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne ben kapıyı açabilirim sana.
Reklam
" Şayet bir insan 'bilmem gereken ne varsa zaten biliyorum ' derse , ona değil hoca , cahilin teki gözüyle bakmak gerekir. Ancak cahiller her şeyi bildiklerini zannedebilir. "
Ben de biliyorum ki marifet ölmek değil,yaşamak ,hayata katlanmak ,ne kadar fırtınalı havada olursa olsun gemiyi limana kadar götürmek,orada bir şamandıraya ,bir iskeleye bağlamaktır.
“Şimdi tutup da ‘Beni çok üzüyorsun.’falan filan demeyeceğim.Üzülmek mesele değil çünkü üzüntülerle nasıl baş edeceğimi biliyorum.Ama bu kadar çok öfkeyi ne yapacağımı bir türlü bulamıyorum.Kavga etsek belki biraz rahatlarım.Ancak kavga belli bir samimiyet gerektirir seninle o kadar samimi olduğumuzu düşünmüyorum.”
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde Kirpiklerin yüreğime batıyor Telaşlı bir kalabalığın ortasında Ayaküstü konuşuyoruz Nedimin nigehban nergisleri gibi Üstümüzde bütün nazarlar Çok utanıyorum Sitare
Gökyüzü, hüzün dolu bir ressamın paletindeki en koyu mavilerle boyanmıştı. Bulutlar, yüreğimin derinliklerine ince bir sızı bırakırken, rüzgar sessizce fısıldıyordu kulağıma. Her bir esinti, geçmişin yükünü taşıyan bir hikaye gibi içimi titreten çırpınışlarla doluydu. Gözlerim, dünyanın kırık dökük manzaralarını izlerken, ruhumun labirentlerinde
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.