"…çocuklara diyelim ki insan insanı, insan dünyadaki her şeyi sevdikçe ölümsüzlüğe, ne kadar çok severse o kadar yaklaşır."
Sayfa 419Kitabı okudu
Yasli Adam: O kelimeyi kullanmamalisin. Siyasi olarak dogru degil diyelim. Biiip! Genc Kadin: Kusura bakma ama ben her zaman neyse ne oldugunu soyledigim icin kendimle gurur duydum. Her ne zaman bir kelime yasaklanirsa demokrasi de bir adim daha geri saymis olur. Toplum, sorunu cozmek icin dilden bir sozcuk cikartilmasini iktidarin zayifligi olarak gorur. Yasli Adam: Bence toplum siyasi olarak yapilan bu duzenlemenin, azinligi onemseyen demokratik bir soylem oldugunu dusunecektir. Genc Kadin: Ben de diyorum ki, toplum da icinde yer alan insanlar kadar korkaktir ve bu insanlar da demokrasi icin fazla aptaldir. Yasli Adam: Demek istedigini anladim, ama sana katilmiyorum. Insanlarin niteliginden hic suphem yok. Genc Kadin: Insanlarin nitelikleri bir kelimeyle ifade edilebilir: Ikiyuzluluk. Dogru olani soyleyip yanlis olani dusunenleri yuceltirken yanlis olani soyleyip dogru olani dusunenleri alcaltiyoruz. (Ismi lazim degil Turkiyede yasakli bir filmden alinti konusmanin bir kismi)
Reklam
290 syf.
10/10 puan verdi
Cebeci'deydim okurken, Bentderesi'nde, Elmadağ'da, bi ara ne oldu anlamadım Kuzguncuk'ta buldum kendimi. Bir kadının, birbirini imha edemeyen iki grubu nasıl yokettiğini gördüm, bir kahvede kurulan sinema hayallerini yan masadan izledim ve nicesi. Nihat Genç ne yapmış böyle?! Aşırı küfürlü olmasına rağmen üslup lezizdi. Hikayeler can alıcı, hatta kısmen bir yakın tarih tablosuydular, başlı başına film senaryoları. April'in aşırı abartılı bulduğum tanıtım yazısı meğer pek de abartılı değilmiş. Ne diyelim, helal olsun.
Tek Tabanca
Tek TabancaNihat Genç · April Yayıncılık · 201475 okunma
Yanılmışım. Meğer bitmemiş. Öyle ya, zulüm ve düşmanlık bitmedi ki. Ne çabuk unutmuşum Habil ve Kabil'i. Mermer sunaklar yeni kurbanlarını bekliyor. Haydi, seyre duralım hep birlikte. Ne kadar da küçükmüş meğer. Sığamadık yeryüzü sofrasına. Kibir denizinde boğulmuşuz da haberimiz yok. Değirmenimiz susmuş , unumuz bitmiş. Fırınlarımız da kararmış, kalplerimiz gibi. Artık burnumuzda sıcak ekmek kokusu yerine kan kokusu var... İyi o zaman. Ne diyelim? Afiyet olsun...
Doksanli yılların başlarında Cumhuriyet gazetesinde demokrasi lafına çoğunluk diktatörlüğü demiştim (...) Aslen demokrasi azınlıktaki bir kişinin haklarının korunmasıyla ilgili bir kavram, diyelim ki tek bir eşcinsel var Türkiye'de, ya da tek bir ateist var. Onun hakkını ne kadar koruyabiliyorsan demokrasi ölçüsü öyle oluyor. Yoksa çoğunluk oy vermiş ya da çoğunluğun fikirleri neyse o geçerli olmuş, demokrasi demek o değil ki.
Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır. Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin. “Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine boşuna geçip gidecek daha başka günler katmak istiyorsun? Lucretius.” Hayat kendiliğinden ne iyi ne fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz. Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.
Ölüm ÜzerineKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.