"Yazı yazmak için ne gerekir ki? On on beş dakikada bir kağıdı birtakım sözcüklerle doldurursun ve sonra kağıtlar birbirini izler. Zaten hepimizin bir hayali, bir umudu, anlatacak güzel bir anısı vardır. Ne var ki bu hayaller, umutlar, güzel anılar eski mektuplarda ve güncelerde dile getirilirdi. Şimdi, iki üç satır karalandı mı, bunlar bir kitap sayılıyor ve basılsın, yayınlansın isteniyor. Her şey, hemen kazanç sağlamalı, hem de ekonomik ve narsistik anlamda bir kazanç sağlamalı. Pek çok kişi bir yayıncıya tanıştırılmayı, özellikle başarılı olmuş yaratıcı yazarlık okullarının adreslerini ya da onların yazılarına bayılabilecek bir editör adı istiyor. Bence tüm bunlar, yazma eyleminin doğasını bozuyor ve bir şekilde kurallara ve ahlaka aykırı bir süreç başlatıyor, çünkü bu anlayışa göre ya kitabını yayınlatmayı başarırsın ve kendini gösterirsin ya da kendini başarısız ve anlaşılamamış kişi olarak kabul etmeyi öğrenirsin. Böyle anlaşılmış bir yazı toplumun gözüne gönülebilmek için sıçranan bir tramplene benziyor ve bu bağlamda da kendi kendine yararsız bir anlam kazanıyor. Oysa ben yazının görünmeye değil görmeye yaradığına inanıyorum."