Hey, insan ne ki, kendinden yakınabiliyor! İstiyorum, sevgili dost, sana söz veriyorum, daha iyi olmak istiyorum, yazgının bize sunduğu bir parça kötülüğü, hep yaptığım gibi, artık geviş getirip durmak istemiyorum; geçmişi geçmişte bırakmak ve şimdinin tadını çıkarmak istiyorum.
Elbette, haklısın, kuzum, - niçin böyle yaratıldıklarını Tanrı bilir - ama insanlar, düşlem güçlerini, umursamaz şimdilerine katlanmaktan çok, geçmiş kötülüklerin anılarını çağrıştırmak için böylesine zorlamasalardı, aralarındaki acılar daha ufak olurdu.
Bir gün Don Kişot, hüzünlü kişiliğin bu ünlü şövalyesi, dünyanın gelmiş geçmiş şövalyelerinin en saf, en yüce gönüllü, en kalbi temiz olanı Don Kişot, sadık seyisi Sancho'yla serüven peşinde yolculuklara çıkarken birdenbire onu uzun süre düşündüren kuşku ve şaşkınlığın içine gömülüyor. Olay şu: Yaşamöykülerini şövalye romanları adı verilen ve
... " Bir şey mi oldu? Iyi misin?" dedim.
Ne olduğunu , nasıl olduğunu sormamalıydım. Soru aptalcaydı: Çünkü bir fahişenin hayatında her gün - onu üzecek en az bir şey olurdu.
Taocu bilge Lao Tzu, bütünlüklü ve nezih bir hayatın küçük bir köyde yaşanabileceğini söyler. Zen’in kurucusu Bodhidharma, dokuz yılını bir mağarada, ortalıkta koşuşturmadan geçirmişti. Pa ra kazanmak, büyümek, gelişmek, endüstri ürünleri yetiştirmek ve bunları nakletmek için endişelenmek çiftçiye uygun bir yol değil dir. Burada olmak, küçük bir tarlaya bakmak, her günün, her bir günün tüm özgürlük ve bolluğuna sahip olmak; tarımın özgün yolu bu olmuş olmalı. Yaşantıyı ikiye bölerek, bir tarafa maddî diğer tarafa da manevî demek daraltıcı ve kafa karıştırıcıdır. İnsanlar yiyeceğe bağımlı olarak yaşamazlar. En nihayetinde, gıdamızı nereden aldığımızı bilemeyiz. Hatta insanlar yiyeceği düşünmeyi bıraksalar daha iyi olurdu. Benzer şekilde, insanlar “yaşamm gerçek anlamı”nı bul mak için kendilerini sıkıntıya sokmaktan vazgeçseler iyi olurdu; büyük manevî soruların yanıtlarını asla bilemeyiz, ama anlamamak iyidir. Doğduk ve yaşamın gerçekliğiyle doğrudan yüzleşmek için dünyada yaşıyoruz. Yaşamak, doğmuş olmanın bir sonucundan başka bir şey de ğildir. İnsanlar yaşamak için her ne yiyorlarsa; insanlar yaşamak için her ne yemeleri gerektiğini düşünüyorlarsa, bu yalnızca dü şünerek buldukları bir şeydir. Dünyanın varoluşu öyledir ki, eğer insanlar, İnsanî iradelerini bir yana bıraksalar ve onun yerine doğa tarafından yönlendirilselerdi, açlıktan öleceklerini düşünmek için hiçbir neden olmazdı.
Stefan Zweig'in kitaplarını, anlatım dilini, hikayeyi ele alış şeklini genel olarak seviyorum. Beni hikayenin içine çekip o hikayede ki karakterleri hem anlamaya hem de kendi hayatımda olanlarla bağdaştırdığım olayları daha çok düşünmeme ve farklı bakış açısı ile bakmama sebep oluyor. Bazen de evet böyle düşünmekte çok haklıymış diyorum.
Hatice Günday Şahman'ın H2O Kitap tarafından yayımlanan yeni öykü kitabı Yarım Kalmasın, bir yerinden kırılan, yarım kalan hayatlara sahip insanların öykülerini anlatıyor. Yarım kalmasın dileğiyle belki de karakterler yaşamlarına bir şekilde devam ediyor. Anlatımdaki duygu yoğunluğunu kitapta yer alan on iki öyküde de görebiliyorsunuz. Bu da bir yerinden öykülere tutunmanızı sağlıyor. Özellikle italik kısımlarda yer yer sözlü halk kültürümüze de dayanan masalsı bir dili görüyorsunuz. Eserde en çok bu anlatımın ön plana çıktığı öyküleri beğendim. Keşke bu güzel dil tüm öykülere sirayet etseydi, ne de iyi olurdu. Kitapta en çok "El İyisi" adlı öyküyü beğendim.
Yarım KalmasınHatice Günday Şahman · h2o Kitap · 20243 okunma
"Hz. Ömer ne de güzel söylemiş “Edep ilimden önce gelir.” diye. Günümüz insanı ne kadar da muhtaçtır bu söze. Edeb, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlâk, hayâ, nezaket, zarafet gibi manaları içinde barındırır. Edep haddi aşmamaktır. İnsanlara iyi muâmelede bulunmak, sünnet üzere yâni Peygamber Efendimizin (sav) buyurduğu ve davrandığı
Bu kitaba dair düşüncelerim bu tarz kitaplara olan sevdam, yazarıyla olan bağım ve kitabı okurken de duygusal olarak bulunduğum durumda bana çok iyi gelmesi gibi faktörler yüzünden fazla subjektif olabilir. Bu kitabı bir dönem herkeste görmüş olabilirsiniz, o kadar göze sokuldu ki, ve bunu abartma olarak düşünenler elbet vardır fakat bence abartma
Selamunaleyküm, bu kitabı ilk kez instagram keşfetimde görmüştüm.Videodaki okur o kadar methetmişti ki abarttığını düşündüm hatta hayatımda bir roman seçecek olsam bu kitap olurdu dediğinde çok da inanamadım. İster istemez önyargı oluşmuştu zihnimde ama yine de o videoyu kaydetmiştim belki alır okurum diye.Aradan biraz zaman geçmişti arkadaşıma
Hepimiz yolumuza çıkanlarda Allah'ı idrak etsek dünya için ne güzel bir değişiklik olurdu. O'nu kendi içimizde ve arkadaşlarımızın içinde görebiliriz. Eğer O'nu sözde düşmanlarımızda da idrak etsek ne kadar iyi olur.
Bunun üzerine, neden bilmiyorum, içimde bir şey patladı. Gırtlağım yırtılırcasına haykırmaya başladım, ona sövdüm, duasını istemediğimi söyledim. Cüppesinin yakasına yapışmıştım. Kalbimin derinliklerinden kabarıp taşan ne varsa, sevinç ve öfkeyle karışık bütün duygularımı dalgalar halinde onun üzerine boca ettim. Söylediklerinden ne kadar da emin