Kitabı iki kez okudum. İlk okuduğumda çok yüzeysel okudum çünkü vaktim yoktu. Okumak içim okudum ama ikinci kez okuduğumda anlamak için okudum. Kitabın ismi ve içeriği o kadar ince kurgulanmış ki.. İlk başta niye bu isim diye düşünmüştüm ama ana karakterimizin insanlara hatta zamanla kendisine olan yabancılaşmasını daha iyi anlatan bi kitap ismi olamazdı. İlk okuduğumda adam ne kadar duygusuz ne kadar umursamaz diye düşündüm. Gerçektende öyleydi annesi ölmüş ama en ufak bi tepki vermiyor oysa düşününce o kişinin hayattan bi beklentisi bi umudu yok ki. Annesi bedenen ölmüştü sadece ruhen zaten adamda ölüydü. Okurken en üzüldüğüm kişi Maria oldu. Karşılıksız aşkı, kadına sahip çıkamayan korkak ne istediğini bilmeyen üstelik ruhsuz bi adama aşık. Kitap boyu adama hiçbir şey fark etmedi. Beni seviyor musun sorusu benimle evlenmek istiyor musun sorusu hep havada kaldı. Adam için hiçbir şeyin önemi yoktu. Birinin ölmesi ya da kendi ölümü umrunda değildi. Adam bence en başından beri tükenmişlik sendromu yaşıyordu. Kendisi bile bunun farkında değildi. Tanrıya hem inanıyor hem inanmıyordu. Israrla reddetse bile bi inancı vardı bence. Annesini hiç sahiplenemeyişine çok üzüldüm. Ülkemizde doğuda yaşayan insanlar gibi iyelik eki kullanmadan annesi hakkında konuşuyordu. Annesi içinde bir yabancıydı. Kitabın sonunda ölüp ölmediği yazmıyordu ama bence bu onun için fark etmezdi. Ölmüş olmak ya da yaşıyor olmak onu üzmezdi.