Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Eğer bu adam derse ki: “Ben falcılık yoluyla olsun, tıp açısından olsun, bazı şeyleri inceledim. Denemelerim sonucu, bunların kimisinin doğru olduğunu gördüm ve içimden de bunun doğru olabileceği kanaatine vardım. Böylece bunların kabul edilemez olmadığını, kaçınılması ve uzak durulması gereken şeyler olmadığını gördüm. Oysa Nübüvvet yoluyla
#Ruhunu satan kadın
Ruhunuzda mayın patlar fakat siz susmak zorundasınızdır. İçinizdeki barut cayır cayır yanar ve siz yine susmak zorunda kalırsınız. Sustukça sıra size gelmez ne münasebet , sustukça sadece daha çok kanarsınız.
Reklam
Türkiye'nin hatırı sayılır şöhrete sahip, gazetecilik ve televizyon programcılığının yanı sıra ekonomist unvanı da taşıyan fikir liderlerinden biri şu sözleri etti: "Ben üzülüyorum. Gençler umutsuz, fırsatını bulsa yurtdışında hayat kuracak. Ne münasebet. Hiç mi bir sivil toplum çalışmasına üye olayım da bi işin ucundan tutayım demez insan? Gençlik elde telefon geyik muhabbeti içinde daha kaç yıl heba edecek ömründen. Şikayet etme, yap!" (•••) Türkiye'de gençlerin yaşadığı bağlamı, mücadele alanlarını anlamak ve bataklığı kurutup mis kokulu çiçekler açmasını sağlayacak köklü çözümler aramak ve bulmak varken, şikâyet etme, yap üsttenciliğine sahip olmak oldukça manidar..
Sayfa 22 - Mundi KitapKitabı okuyor
Bir velîye diyenler oldu: —• Siz öyle yükseksiniz ki, zamanımızda sahabîlere eş gibisiniz! — Ne münasebet, dedi yüksek velî; eğer siz sahabîleri görseydiniz, vecd ve aşk hallerine bakıp deli derdiniz; onlar da sizi görselerdi müslüman olmadığınıza hükmederlerdi. Ben nasıl onlara eş veya eş gibi olabilirim?
Necip Fazıl kısakürekKitabı okuyor
Kapının önünde bir araba duruyor. Yabancılar. "Kayboldunuz mu?" diye sordum. "Yoooo" dedi kadın. "Niye kaybolalım, ne münasebet?" Atarlı yetişkin! Bunlar durduk yere alınır, durduk yere gerilim yaratır, durduk yere insanı tersler. Atarlı yetişkinlere hiç bulaşmam. Söylediğime pişman oldum. Kötü bir şey olduğunu bile bile içimden "İnşallah kaybolursun!" dedim... :-)
Sayfa 79 - Taze KitapKitabı okudu
Reklam
KlRGlZLAR
İlk büyük Türk imparatorluğu Asya Hunlarına MÖ 202 yılından önce bağlanan Kırgızlar, o zaman Çin kaynaklarındaki isimlerinin ilk transkripsiyonu ile Ke-k'un olarak tanınıyorlardı. MÖ 46' da bir kez daha Hunlara tabi olmak zorunda kalan bu Türk kö­kenli boy, aradan asırlar geçtikten sonra MS 558 yılında Gök Türk Devleti'ne bağlandı. 648 yılında Gök Türklerin zor durumda olmasından faydalanarak Çin ile siyasi münasebet kurdu. Zaman zaman isyan teşebbüslerine rağmen Kırgızlar, Uygurların uzun süre egemenliklerini tanıdılar. Ne var ki, 840 yılında Büyük Uygur Devleti'ni yıkmak suretiyle bağımsızlıklarını kazanabildiler. 920 yılında doğudan gelen Karahıtaylar, onların devletini ortadan kaldırdı ve Ötüken'den eski yurtlarına Altay Dağları'nın kuzeydoğusu ile Sayan Dağları'nın kuzeyindeki sahaya sürüldüler. Daha sonra Cengiz Han liderliğinde kurulan Büyük Moğol-Türk İmparatorluğuna katılarak onların ordusunda yer aldılar.
Tarikattan maksad; itikatta yakîn (şüphesizlik), ibadette yusu (kolaylık) hâsıl eder. Evvelce namaza durduğun vakit ağır geliyordu, bu ne kadar ağır diyordun. Sonra devam ede ede o çetinlik kolaylığa dönüyor. Bu defa da bu namaz bіtmese, ibadet bitmese diyorsun. Tarikat insana bunu kazandırır ve kalpte sevgi hasıl oluyor. Yoksa Mevla ile insan arasında hiç bir alaka yoktur. Lakin zikrullah'a devam ettikçe kalp de Allaha karşı alaka ve münasebet hasıl oluyor. Alaka ve münasebet arttıkça kalpte sevgi de artıyor. Sevgi kalbi kapladığı vakit fenafillah olur. Tembellikle bir yere gidilmez. Tembellik çok var. Sohbet ettiğimiz vakit bu tembellik gidiyor sonra yavaş yavaş yine topluyor. -Mahmud Ustaosmanoğlu (k.s) / Efendi Hazretlerimizin Sohbetleri 4
maddecilik şiiri ortadan kaldıramaz
şiir mi batacak? sanat mı silinip kalkacak yeryüzünden? hiçbir zaman! basitlik mi alacak onların yerini? ne münasebet! hayır. şiir, sanat hâlâ yaşıyor; yalnız yaşamakla kalmayıp insan ruhuna egemen oluyorlar, insan ruhunu yüceltiyorlar. onların mübarek etkisi her yerde yaygın olmasa hepimiz cehennemde olurduk şimdi... kendi basitliğimizin, küçüklüğümüzün cehenneminde!
Mesafe. Evet. Mesafe çok mühim. İçinden bakarsan görünmüyor lakin biraz uzaktan bakarsan gerçekler olduğu gibi duruyor karşında. Kim bilir neleri fark edemiyoruz çok yakından baktığımız için? Hatta kendimizi bile! Yok canmım ne münasebet.
Reklam
Belleğin unutuşa karşı mücadelesi mi sadece. Ne münasebet, bu benim senkronize yalnızlığım.
Her alınan çiçekte dönen muhabbet
- Kimden çiçekler? + Kendimden - Nasıl kendinden? + İlla birinden mi olmalı, ne münasebet! • Kendine kıymet verip, kendini mutlu etmek çok mu garip? 📸
Rüyeti Hilal
Rüyeti Hilal
"Maddecilik şiiri ortadan kaldıramaz. Bir gün gelecek şiir ve sanat gene varlıklarını, özgürlüklerini, güçlerini duyuracaklar. Cennette sağlıklı bekleyen birer güçlü melek şimdi onlar. Yeryüzünde kirli ruhların üstün geldiği, pısırık ruhların da duruma yas tuttuğunu gördükçe bıyık altından gülüyorlar. Şiir mi batacak? Sanat mı silinip kalkacak yeryüzünden? Hiçbir zaman! Basitlik mi alacak onların yerini? Ne münasebet! Hayır. Şiir, sanat hâlâ yaşıyor; yalnız yaşamakla kalmayıp insan ruhuna egemen oluyorlar, insan ruhunu yüceltiyorlar. Onların mübarek etkisi her yerde yaygın olmasa hepimiz cehennemde olurduk şimdi… Kendi basitliğimizin, küçüklüğümüzün cehenneminde!"
Sayfa 516Kitabı okudu
Sahiden güzel gözleri var. İçinde bir tek renk yok gözlerinin; birçok renkler var. Yeşil var, eflatun var, bir ara mavi var, kahverengi var, ela var, bu arada birçok güneş ışığı var. Pırıltıdan ve renkten öyle nasibini almış gözler ki ela gözlüdür, diyorsunuz, değil. Lacivert, yeşil; ne münasebet! Kahverengi; hayır efendim! Birbirinden renkleriyle ayrılan bir sürü maden ve taşı bir havanda dövünüz. İçinde bakır da olsun, altın da, demir de olsun, gümüş de, platin de, granit de olsun, zebercet de, zümrüt de, inci de olsun, kum da... Bunların üstüne güneş ışığı vurun, sonra birdenbire bir ay ışığı geçin: İşte İnci Hanım'ın gözleri.
Ben boyun eğiyorum, çünkü kendimi sevmeye devam ediyorum. Bakın, size anlattığım bütün şeylerden sonra, içim neyle doldu dersiniz? Kendimden tiksinmeyle mi? Ne münasebet, en başta başkalarından tiksiniyordum ben. Gerçi kendi kusurlarımı biliyor ve bunlardan yeriniyordum. Yine de, hayli övgüye değer bir inatla bunları unutmaya devam ediyordum. Başkalarının davası ise, tersine, yüreğimde boyuna sürüyordu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.