öyle
Onu görmekle sev­mek aynı şeydi romanlarda böyle yazar- evet, eğer aşkın diyalek­tiği yoksa, bu yeterince doğrudur; ama insan aşk konusunda, romanlardan ne öğrenebilir ki gerçekten? İşi çabuklaştırmaya yara­ yan su katılmamış yalanlar.
Çok Sevgili Aliye, Nüfus tezkeresini ve mektubunu aldım. Işlerin çabuk olup bitmesi için ben burada uğraşırım. Siz de eliniz düştükçe orada arkasını arayınız. Bu mektubun nedense çok hüzünlü idi. Bahar, insanlara yaşamak neşesi veren bir mevsimdir. Ankara'da bahar olmadığı için ne kadar üzülüyorum bilsen. Önümüzdeki ay basında muhakkak
Reklam
Anlıyor musunuz!?
Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden neden bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en doğal haklarıymış gibi insandan bir çok şeyler istedikleri için… Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin mutlaka sözlü ifade edilmesi şart değil… Erkeklerin bakışları, gülüşleri, ellerini kaldırışları, kısaca kadınlara öyle bir davranışları var ki… Kendilerine ne kadar aptalca güvendiklerini görmemek için kör olmak gerekir. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için yeterlidir. Kendilerini sürekli bir avcı, bizi de zavallı birer av olarak görmekten asla vazgeçemiyorlar. Bizim görevimiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek… Biz istemeyiz, kendiliğimizden bir şey veremeyiz… Ben bu aptalca ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz?
Sayfa 88 - Olimpos YayınlarıKitabı okudu
Muazzam bir tarif ..
Aşk, akıl için bir sırr-ı kadîm; Mâşuk, aşık için bir ism-i azîm... Derûni-î cezbenin girdabında Meczup bir zâkir gibi Âşık, mâşukun adını tespih eder de eder Ama ne onu geçer, ne ondan geçer
Sayfa 11 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Ruh halimi kaleme almış!
…..bugün canım istemiyor böyle bir şeyi. Ne tanıtlama isteğim var, ne şaşırtma, ne eğlendirme, ne de inandırma isteğim. Sinirlerim ayakta! Keyfim hiç yok. Kesin bir dinlenme, sürekli bir gece için can atıyorum. Şarapla afyonun o çılgın zevklerinin ozanıyım ben, tek susadığım şey yeryüzünde hiç bilinmeyen bir içki, göksel eczacının bile bana veremeyeceği bir içki. Öyle bir içki ki ne yaşam bulunsun içinde ne ölüm, ne istek ne de yokluk. Hiçbir şey bilmemek, hiçbir şey öğrenmemek, hiçbir şey istememek, hiçbir şey duymamak, yalnız uyumak, uyumak hep, bugün tek dileğim bu. Utanılacak, rezil bir dilek ama yürekten.
Dünyanın en talihsiz insanı, hakikate -veya hakikat sandığı şeye - bağlanan kimsedir. İnsanlar, iyiliklerinin yüzlerine karşı söylenme­sinden ne kadar hoşlanırlarsa, kötülüklerinin açığa vurulmasından o derece alınırlar. Kısaca düşman kazanmak işten bile değildir. İnsanlar egoist ve iki yüzlüdürler. Onlar, nedense, kendilerinin George Brandes'in bana gönderdiği bir mektupta dediği gibi «iğrenç bir sürü» olduğunu kabul etmiyorlar. Evet öyle iğrenç bir sürü ki gücün baskısı altında «hak» diye bağırır, fakat kendi güce erişince hakkı ezmek için elinden geleni yapar. İşte ben, bu gerçek karşısında, yapacağımı şa­şırır kalırım. Bu sebepten ötürü fenalıkların kalkması için baştakilerin değişmesi gerektiğine asla inanmam .Toplum fenalıklarının bir kovandaki fenalıklara benzemediği bir gerçektir. İnsanla­rın, arılar gibi parazİtleri öldürmekle saadete kavuşacaklarını sanmıyorum. Böyle olsaydı bir tek ihtilal bütün toplum dertleripi ortadan kal­dırır, insanlık kurtulmuş olurdu.
Sayfa 61
Reklam
Aldım otuz beş yaşımı, o canım ağzını, sana geldim Bir pencerede bir kadın yavaş yavaş soyunuyordu, bakmadım Dünyalar değişti gerimde, gerimde güneşler, çocuk gözleri Bir pazar alıp kırlara çıkardığım yalnızlığım. Kalktık aşağı odalara indik, göğe yakın oturduk Bir yer evrende ille düşecekti duyacaktık O gün o gece o sabah öyle hep bekledik durduk. Ellerin aklıma geldi de kalktım sana geldim Bütün gece öptüğüm yerlerin bin yıllık yalnızlığımdı Bir doldu bir boşaldı yukarı odalar, yörede çocuklar uyandı Kirli bir ses bir su aktı durdu gecede, duyduk Bir adam ne kadar sıkıldı ki uzun uzun kahve ısmarladı. Böyle hep yangınlar, açlıklardı alan göğümüzü Anladık aşkımızdı daha bin yıl yaşayacak başka değil. Sunu Aldım her gün biraz biraz umutsuzlukları sildim Karalara akları çıkardım bu şiiri yazdım.
Kötü Evlere İnen Balad
"İnanmıyorsun bana şimdi, biliyorum. Olur mu öyle sey, diyorsun içinden. Bu yaşlı kadın da anlamıyor beni, diyorsun ama vallahi anlıyorum ben seni. Anlamaz mıyım? Güzel kızım... Pek tatlı değil tabii bu söyleyeceğim ama sen de yaşaya yaşaya alışacaksın. Bir gün bir bakacasın ki, aaaa, acıya rağmen geçmiş günler! Geçip gitmiş. Sen de yaşamışsın. Gülmüşsün de haberin olmamış. Acı dediğin taş, insan dediğin su gibidir aslında. Taşın üstünden kayar gider, toprağa karışır. Taşa her vurduğunda acır canın. Ama toprakla buluştukça acın azalır. Topraktayken acıdan eser kalmaz. Su toprağı yaşatır, toprak suyla bereketlenir. Anlıyor musun sen beni? Acıdan sonra bir bakmışsın ki o toprakta ne çiçekler, ne hayatlar dirilmiş. O toprakta, o acıdan sonra ne çok varlığa can olmuş o su. Ama su deyip geçme; o su, taşı bile aşındırıp yıpratır. Sen şimdi ne güçlü olduğunu öğreneceksin. Bir gün böyle benim gibi oturacaksın bir ağacın altına, benim dediklerimi bir başka yeni yolcuya anlatacaksın."
Sayfa 350Kitabı okudu
"İyi ama bu başın beynini almışlar!" Elebaşı balkondan seslenmiş: "Öyle... Fakat siz beyni ne yapacaksınız? Pişirmesini bilmez, ziyan edersiniz!" Başka biri: "Peki, ya bu başların dili de yok!" diye haykırmış. Elebaşı aşağıya doğru eğilmiş: "Canım, dilin size lüzumu yok! Yemesini beceremezsiniz!" Bir üçüncüsü: "Yahu, bu kellelerin gözlerini de çıkarmışlar!" Elebaşı ona da cevap vermiş: "Siz o gözün de nasıl kullanılacağını bilemezsiniz, vazgeçin ondan da..." Bunun üzerine halk, beyinsiz, dilsiz, gözsüz kelleleriyle dağılmak üzereyken, aralarında canından bezmiş biri: "Böyle başın da bana lüzumu yok!"
"Ne oldu?" diye sordu. "Önemli bir şey değil..." Derin bir nefes aldım. "Hiçbir doktorun isimlendiremediği ve tedavi bulamadığı bir kas hastalığım var. Böyle kâbus gördüğüm gecelerde kendimi kasıyorum sanırım, sırtım öyle şiddetli ağrıyor ki..." Birden elimi tuttu. Tamamen refleksle. Gözleri cümlemi yarıda kesmeme neden oldu. Büyük bir azap oradan geçti. "Üzgünüm." Dudakları da sesi de titriyordu. Hasta olmam onu bu kadar etkilemiş miydi?
Sayfa 202Kitabı okudu
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.