"rumelihisarı'nda orhan'ın mezarı ne gittim ne gördüm gitmek de istemem taze ekmek bir parça beyaz peynir şimdi olsa şuracıkta rakı içer denize mi bakar kim bilir..
Sayfa 169 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
“Sen benim içtiğimi ne zaman gördün?” “İzmir kurtarıldığı zaman.” “Gene kurtarın da, kurtardığınız akşam gelin! Hem de rakı paraları benden... Neye apıştın? Turp sıkayım senin gazeteciliğine! Yunan’dan demedim bu kez, Serbestçilerden kurtaracaksınız... Dur hele sakın baltayı taşa mı vurduk?” “Değil... Ben de sizdenim!” “Ne kadar güzel! Haydi eğlenceniz bol olsun!”
Reklam
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Kirli sakallı sofiye ne iş yaptığını sordum.Doguda yaşlı sakallılara Soçi diyorlar.Sofi Türkçe bilmiyor.Sofi ağanın yarıcılığını yapıyorum.Biri benim ikisi ağanın. Sofinin çocuklarına eski yazı okuyor lar mı diye sordum. Arkadaşın öğretmen”o Yezid,gavur,o Fransız gavuru,o Ermeni piçi,öne idiği belirsiz çingene tohumu,o senin sorduğun namussuz öğretmen,dinsiz öğretmen,göz açtırmıyor bizlere.Zorla çocukları gavur mektebine sokuyor. O mektebi bitirdikten sonra da çocuklar büyüyor.Sofi sen hangi tarikattansın.Şeyhin kim.”Ya Hak!”ve “Ya Abdülkadir Ceylani. Sofi senin şeyh rakı içip, kız oynatıyormuş İstanbul’da.Yoksa şeyh liberal kapitalist mi.Belki bu ne demekse.Herkes aynı şeyi söylüyor.
Sayfa 22 - YkyKitabı okudu
İçine doğru yayılan sıcaklık akımını oluşturan şeyin onun parmağının baskısı mı, yoksa pürüzsüz objenin yeni ve çılgınca hissi mi olduğunu bilmiyor- du. Ama Clay'in parmağı kıvrımlarının içine doğru inerek içine girdiğine, dışarı biraz daha ıslaklık aktı. "Elime akman çok uzun sürmedi." "Azgınlığımın hızı seni hayal
Sayfa 43
448 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
Aslında Avukatlar birer psikolog mudur!?
Yazarın Nietzsche Ağladığında kitabını okuduğumda, zerre okuyamadığım felsefeyi yalın diliyle anlatabildiği için çok sevmiştim Yalom'un kalemini. Çok benzer bir şekilde, bu kitapta da Psikoloji alanı aynı basitlikte ele alınmış. Psikologların el kitabı olabilecek, alanın tarihini, inceliklerini ele alan bir kitabı, benim gibi alanla ilgisi
Divan
DivanIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 20215.2k okunma
Adı Ahmet'ti ama ona İzmirli derdim. Kaymakamlıkta bilmem ne memuruydu. Hep İzmir'e naklini isterdi. Kısa boyluydu, çevikti. Rakı içmeye onunla alıştım. "- Bu gece içelim mi?" derdi. "- İçelim." Onun odasına otururduk. İçtikçe çenesi açılır, acayip şeyler anlatırdı. İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları "kişi"yi anlatırlar. İzmirli'nin sevilmemiş, hor görülmüş bir adam olduğunu sanıyorum. İçerken anlattıklarında o, herkesi kırana koyan biriydi. Attığı yumruğu gösterirken masa sallanırdı. " Yavaş," derdim, "şişeyi devireceksin."
Sayfa 154 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hasan, "lşte bir ülkede yaşayanlar," dedi sardığı sigarayı Alper'e ikram ederken. Alper başıyla tanımı da sigarayı da reddetti. "Vatandaş kim o zaman?" "Yurttaşlık resmî bir hal," dedi Hasan ve ekledi: "Abi mesela Arap halkı, Türk halkı, Kürt halkı... Böyle..." Alper derste hocanın da sorduğu soruyu
Sayfa 16 - Giriş, Hayalin turkuaz denizlerindeKitabı okudu
SÜT Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı, süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt içmiştim. İşe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O ne dişsiz bir canavar ağzı idi
Rakı içilir mi hiç çiçeksiz çiçeksiz ölürüm dükkânları hem kim olsa ölür ispatinin ebesi zulmü ilan edilmiş sokağa çıkar yalnızlığının ut sesi bir fonograf tanzimat fermanında unutulmuş Hacivat gelip kahkahalar tarafından iğne ister Yalnız belki çocuklar için atlı gülen tramvayı ölümün cumhuriyete enflasyonu sekiz memeli bir zenne o çirkinim tasviri efkâr bir zindan vakitlere açıktır kepengi aşkı memnu ölü teyzesine yazlığa giden kim çocuk pire kasketini deve kimler giyer acaba zehir dükkanları çiçek çiçekçi pera'da Benim ut teyzem de ölü galiba hacivat şimdi şu rakıdan ne diye vergi alırlar sanki.
Sayfa 55 - /UT/
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.