Adalet işlerine asla karışmayan, ondan Kur'ân emirlerine müdahale edercesine çekinen Abdülhamid, adlî ölçü bakımından yalnız hudutsuz ve tarihte eşsiz bir merhamet ve atıfetin temsilcisi olmuş ve 33 yıllık hükümdarlığı içinde kaatil bir haremağasından başka hiç bir derdim idam hükmünü imzalamamış gerisini hep ebedî hapis ve sürgüne çevirmekle
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA
Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir.
Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
Namık Kemal o konuda haklıdır ve ukalâ da değildir.
«Eskiden beri bazı ukalâlar, (hakikat şimşeği, fikirlerin çarpışmasından doğar), derler. Halbuki fikirlerin çarpışmasından,çok defa müthiş bir toz kalkar ve bu toz perdesi arkasında hakikat, bir zıplayışta geyik gibi kaçar, gider.»
Vatan...nedir vatan? Şu kelimecilikten ne gün kurtulacağız? Vatan şairi, "vatan" dan başka kelime bilmez. Vatan büyük bir dava...
O, sadece toprak vatan...
Türkiye' de kurulan ilk parti, " yeni Osmanlılar cemiyeti"...Ona aza olur... Parti'nin mali ihtiyacını temin eden adam, Prens Fazıl...Hidiv olamamış... İsmail Paşa'nın
Abdülhamîd'in tahta çıktığı günlerde Midhat Paşa ve Ziya Paşa'yla beraber vagon diye bağlanarak onun diktasiyle Mâbeyn'e sokulmayı gaye edindi. Emeline dilediği şekilde eremeyince de, hemen, diline, Arapça bir döviz doladı:
-Bir şey üç olmayınca tamamlanmaz!
Yani, Abdülâziz devrildi, peşinden Murad gitti, şimdi de sıra Abdülhamîd'e geldi. Demek istediği bu...
Bunu haber alan Abdülhamîd'in, şu sözü söylediği rivayet olunuyor.
-Beni, almaya alıştıkları bahşişlerden mi sanıyorlar ki, biri üçle tamamlamak istiyorlar?