"Anne, babam nerede?" "Yıldızlara bakıyor." "Anne, sen de babamdan nefret ediyor musun?" "Evet, çocuğum. Ben de ondan nefret ediyorum." "Anne, seni seviyorum. Neden, biliyor musun?" "Neden?" "Çünkü babamdan nefret ediyorsun. Babamdan nefret etmek eğlenceli, değil mi?" "Evet, çocuğum." "Neden babam hep yıldızlara bakıyor, anne?" "Çünkü o bir orospu çocuğu." "Orospu çocukları hep yıldızlara mı bakar, anne?" "Senin baban bakar."
Beyefendi yirmi senelik bir evlilik yapıyor. Hanımefendinin her kadın gibi eşinden bir beklentisi var. "Canım," diyor, "bana çok sevdiğini söyler misin?" Eşi ise her seferinde erkeklerin klasik cevapları ile geçiştiriyor. "Davranışlarımdan anlaman lazım. Dilim ile söylememe ne gerek var?" diyor. Derken yirminci senesinde kadın bir rahatsızlık geçiriyor ve kanser teşhisi konuyor. "Bu sevgi konusu bir yara gibi içimi kemirmeye başladı." diyor adam, "Ona sevgimi söylemem gerekiyordu. Gittim bir çiçek aldım. Odaya girdiğimde uyuyordu. Gözlerini açtı, çiçeği görünce mutlu oldu. İlk defa söyleyeceğim hayatımda bunu, kafamı eğdim, 'Seni çok seviyorum.' dedim. Eşim bir anda canlandı, gözlerini sonuna kadar açtı, doğruldu, 'Ne dedin sen?' dedi bana. Ben o an ümide kapıldım, 'Acaba eşim düzelecek mi?' diye. O kadar teessüf ettim ki kendime. 'Acaba ben bu sözcükleri söylemediğim için mi eşim hasta oldu?' diye kendimi suçladım. Aradan birkaç ay geçti. Artık vefatına günler kalmıştı. Şöyle dalgın bir şekilde bana, 'Ben bu hastalığı çok sevdim.' dedi. 'Neden canım?' dedim, 'Bu hastalık olmasaydı ben o sözcükleri duyamayacaktım ki.' dedi. İşte o zaman ben yıkıldım hocam." dedi bana Beyefendi. Sözlerini şöyle bitirdi; "Ne olur hocam benim hatıramı herkese anlatın."
Reklam
Denizaltı standına doğru giderken yanında duruyorum. O siparişini vermeden önce sesleniyorum: "Buğday ekmeği üzerine iki jambon ve peynir. Dört dilim jambon, ikişer dilim Provolone ve bir tutam mayonez. Teşekkürler." Briar gözlerini bana dikti. "Siparişimi ezberledin mi?" "Seni tanıdığımı söylemiştim." "Neden iki tane sipariş ettin?" "Senin sevdiğin şeyi seviyorum."
Daniel dişlerini sıkıyordu. "En önemli noktayı görmüyorsun Cordelia." "Öyle mi?" Cordelia kaşlarını kaldırdı. "Neymiş o?" "Miras meselesinden, aşık oluğum kadının tam olarak evlenmem gereken kadın olduğunu anladıktan bir gün sonra haberim olduğunu!" "Ve bu her şeyi," dedi Cordelia öfkeyle. "Kabul edilebilir mi yapıyor?" "Hayır, bunu kabul edilebilir yapan, bunu neredeyse mükemmel yapan babalarımıza rağmen, oynadığımız oyunlara rağmen birbirimize aşık olmamız!" Daniel ellerini masaya koydu ve Cordelia'ya doğru eğildi. "Seni seviyorum ve sen de beni seviyorsun ve bunların parayla hiçbir alakası yok." "Pekala, o zaman." Cordelia, Daniel'ın hareketlerini taklit etti ve msada ona doğru eğildi. "Vazgeç." Daniel onu süzdü. "Neden vazgeçeyim?" "Mirastan!" Cordelia gözlerini kıstı. "Benimle paradan bağımsız sebeplerle evlenmek istiyorsan o zaman vazgeç." "Pekala," dedi Daniel hemen. "Eğer bu bir şeyleri kanıtlayacaksa..."
"Seni bağışladım ve sen tam da Kyle'ın derisi yüzülüp bu kilisenin kulesine asılırken bu şehre geldin. Neden buradasın?" Dudağı titriyor ve elleri korkudan titremeye başlıyor. Bu korkuyu seviyorum. "Doğru şeyi yapmaya geldim. Onlara söylemek için-" "Onlara ölü bir kızın intikam almak için mezardan çıktığını söylemek için mi?" Dudaklarımda karanlık, alaycı bir gülümseme kıvrılıyor. "Hayır!" diyor, biraz panikleyerek. "Hayır."
Güzel bir gün sordu: "Neden beni istiyorsun?" Krisan, dürüstçe cevapladığından emin olamayarak, "Çünkü seni seviyorum" dedi. 'Çirkin bir kadını mı seviyorsun?" "Evet." "Neden?" "Neden?", her daim cevaplaması zor bir soru olduğundan bunu yanıtlamadı... Ama ölmeden önceki son gecesinde, sonunda cevap verdi. Dördüncü itirafı: "Çünkü güzellik bir yaradır."
Sayfa 450 - Domingo
Reklam
539 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.