Basiret, şimdiye kadar anlatıldığı üzere insanın nefsi emmare, levvame. mülhime ve mutmainne seviyelerini geçtikten sonra Allahu Zülcelal'in insana takdir etmiş olduğu Mürşid'inin izni ve medediyle beraber kendisine verilmiş olan bir hakikattir. Bu hakikat nefsi mutmainneye gelmeden önce de görülebilir. Ancak bu dar kapsamlı olur. Dar olsa da o kapsam, insanın şahsı manevisini nefsin mertebelerinden kurtarması için ona verilebilir.
Yani insan nefsi emmaredeyken bir rüya görür, bir ses duyar, bir görüntü görür, bir zuhurat görür ve kendi halinden utanır. Bu hal onu nefsi levvameye taşır. Ancak hakiki anlamda bir basiret ve fütuhat gözü Cenabı Hakk'ın takdiriyle mutmainneden sonra mürşitlerin ve büyüklerin izniyle ve onların bu hakikati çizmesiyle mümkün olur.
Müberra dinimiz İslâm'ın ayırt edici vasıflarından biri de, in.
sanı olduğu gibi, yani gerçek kimliği ile kabul etmesidir. Beşer
tabiatında bulunmayan şeyleri ona suni bir şekilde yüklememesidir. İslâm dini bu anlayışla insanoğlunu terbiye etmeyi amaçlamış, onu fıtri yapısıyla yücelikler arasında bocalatmamıştır. Bu
gayenin gerçekleşebilmesi
~•~
...vuslat yolculuğuna çıkmayıp, haz imkânlarını kucağına alıp kendini batıran nefse, Nefsi Emmâre; bu yolculuğa çıkıp imkânlarını ayaklar altına alarak bencillik yapmadan HAKK limanına erişenlere de ‘Nefsi Kâmile’ ya da ‘Nefsi Sâfiye’ denir.
~•~
🌱 NEFS 🌱
● Çok kıymetli olmak, cimrilik etmek, haset etmek, nazar etmek, kadın âdet görmek, layık görmemek anlamlarındaki "n-f-s" kökünden türeyen nefs (çoğulu, enfüs ve nüfüs) sözlükte ruh, can, akıl, insanın şahsı, bir şeyin varlığı, zatı, içi, hakîkati, beden; ceset, kan, azamet, izzet, kötü söz, bir şeyin cevheri, arzu ve istek
Çağlar hiçbir çığır açmamış dünyada. Mevsimler aynı mevsim, yılın döngüsü aynı. Araçlar değişmiş olsa da amaçlar aynı. Akıl tekamül mü etmiş, Nefsi emmare neden aynı.
Ölümler gördüm, felâketler. Emeği sömürülen işçiler, doymak bilmeyen zenginler. Firavun gibi Amerika, Karun gibi İsrail gördüm. Ama ne Musa ne İbrahim gördüm bu zamanda.
Esaret