neojurnal

Yüzüsuyu
Yüzsuyu “Yüzsuyu” deyimi mecazen şeref, haysiyet, itibar, namus manalarına gelir. Günümüzde, onurunu sarsacak kadar yalvarmak manasında “yüzsuyu dökmek” şeklinde yaygınlaşmıştır. “Yüzü suyu hürmetine” olarak da kullanılan ifade, 11. yüzyıl kaynaklarında “yüzi suvluk tutmak (yüzü sulu tutmak)” şeklinde, şerefli olmak manasında kullanılır. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde, yüzsuyu deyimi yüz suwı-yüz, suwlan-yüz, suwlug şekillerinde görülmektedir. Yusuf Has Hacib, 1069’da tamamlayıp Karahanlı hükümdarına sunduğu eserinde, bu deyime şu şekilde yer verir: “Yüzün tutçı suvlug tutayın tese Tilin sözleme sözni yalgan usa” (Daima şerefli ve haysiyetli olayım dersen/Dilin yalan söz söylemesin)
Reklam
Biliyor muydunuz? İmam-ı Âzam Hazretleri’nin lakabı “Ebû Hanife” isminin Hakk ehlinin, yani bâtıldan kaçıp hakka koşanların babası demek olduğunu; yoksa Hanife isminde bir kızı olup da onunla künyelenmiş olmadığını…
Bulut tohumlama nedir?
uygun derecede nemli bir buluta az miktarda gümüş iyodür parçacıkları ekleyerek yağmuru tetikleyebilecek bir sistem geliştirdiler. Eğer bulutun sıcaklığı biraz yüksekse gümüş iyodür yerine benzer şekilde çalışan higroskopik parçacıklar (yani tuz) kullanıyorlardı. Bu sürece bulut tohumlama adını verildi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Mesela annelerin çocuklarının güzelliğinden bahsederken taraflı bakış açıları ortada. Moliere, Misanthrope kitabında aşkın gözü kör etmesiyle alay eder; "soluk yüz, yasemin çiçeğinin beyazlığı gibi; korkutan karanlık, sevimli bir karartı gibi . . . ”
Sözlerin Asılları: Harikulâde
Arapça, “yırtan” manasındaki “hârik” kelimesi ile “alışılmış şey” manasındaki “âdet” kelimesinin birleşmesiyle “hariku’l-âde” kelimesi oluşmuştur. “Alışılagelmişi yırtan veya yıkan, âdetin dışında” anlamına gelir. Mükemmel, çok güzel manasına gelen “harika” kelimesi de bu kökten gelir.
Reklam
“Uyku haricinde dinlenme veya eğlenme de istirahat sayılır. Zaten kesintisiz, dinlenmeden çalışmak önerilmez. Eski bir deyişe göre beyin yaya benzetilir. Sürekli gergin duran bir yay gücünü yavaş yavaş kaybeder.”
Mutenin önemi
Müslümanlar ve Hıristiyan Bizans İmparatorluğu’nun ilk karşılaşması olan Mûte Seriyyesi, Bizans İmparatorluğu’nun başşehri Konstantiniyye’nin fethine kadar sürecek mücadelenin de başlangıcı sayılır bir yerde.
lyi bir kisi olmaniz ve sorumluluklannizi yerine getirmeniz, şöhretli ve güç sahibi biri olmanizdan daha iyidir.
Eger birisi sizi sinirlendiriyorsa, sizi sinirlendiren sey yalnizca ona verdiginiz tepkidir. Dolayisiyla, herhangi bir kisi sizi kiskirtyor gibi göründügünde, hemen sunu animsayin: sizi kiskirtan sey olayla ilgili verdiginiz yargidir. Duygularnizin görünüsler tarafindan ateşlenmesine izin vermeyin. Bir anda tepki vermemeye çalisin. Kendinizi var olan durumdan geriye çekin. Daha genis bir açidan bakin; kendinizi sakinlestirin.
Yenilmez olmays istiyor musunuz? O zaman, üzerinde gerçek bir kontrolünüz olmayan seylerle mücadeleye girmeyin. Sizin mutlulugunuz üç seye dayanır: 'iradeniz', 'karsilastiginiz olaylarla ilgili fikirleriniz' ve 'bu fikirleri isleme biçiminiz'.
Reklam
Sahip Oldugunuz Seyleri Yitirmek Her Seyin Sonu Degildir
Aslinda kaybedecek hiçbir sey yok. Biz, "O seyi kaybettim" demeyi birakip onun yerine, "O sey geldigi yere döndü" dedigimizde, Içsel Huzur baslar. Çocugunuz mu öldü? O, geldigi yere döndü. Kocanız ya da kariniz mi öldü? O, geldigi yere döndü. Sahip oldugunuz bir sey ya da bir mülkünüz mü sizden alindi? Onlar da geldikleri yere döndüler.
Büyük kumandan Hz.Caferin şehadeti (Mute gazası)
Sancak-ı Şerif’i derhal Cafer bin Ebu Talib radıyallahü anh aldı. Hücumlar bu sefer onun üzerine yoğunlaştı. Hz. Cafer de yaralanmış olmasına rağmen aldırmadan çarpışırken, düşman askerlerinin ortasında tek başına kalıvermişti. Kurtuluş ümidi olmadığını görünce atından inip onun ayak sinirlerini kesti. Bu hareket, hem bineğinin düşman eline geçip Müslümanlar aleyhine kullanılmaması içindi hem de Hz. Cafer’in tek başına dahi olsa kaçmayı düşünmeyip sonuna kadar mücadele edeceği mesajını taşıyordu. Cafer radıyallahü teâlâ anh hazretleri son nefesine kadar çarpıştı. Önce sancağı tutan sağ eli kesilmiş, sonra sancağı aldığı sol eli de kesilmişti. En son, iki pazusuyla Sancak-ı Şerif’i sıkı sıkı göğsüne basmış olduğu hâlde şehit edildi. Hz. Cafer o esnada, otuz üç yahut kırk yaşlarındaydı.
Kumandanlar ordusu
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), onlara öğle namazını kıldırdı ve akabinde şöyle buyurdu: “Cihada çıkacak olan sizlere, Zeyd bin Hârise kumandandır. Zeyd bin Hârise şehit olursa yerine, Cafer bin Ebu Talib ve o da şehit olursa, Abdullah bin Revâha geçsin. O da şehit olur ise Müslümanlar, içlerinden birini seçsinler.” Şu cümleler aslında sadece kumandan tayinini bildirmiyor, çok şey ifade ediyordu. Evvelâ, Resûlüllah Efendimiz bir orduya ilk defa üç kumandan tayin ediyordu. Bu sebeple Mûte Harbi, Ceyşü’l-Ümerâ (Kumandanlar Ordusu) ismiyle de anılır. Sonra, bu üç muhterem zat kuvvetle muhtemel şehit olacaklarını öğrenmiş oluyorlardı.
İlk şehit elçi
“Evet, ben Resûlüllah’ın elçisiyim.” dedi. Bunu duyan Şürahbil bin Amr derhal ellerini kollarını bağlattı. Çeşitli eziyetler ettikten sonra da Resûl-i Ekrem’in elçisi olduğunu bildiği hâlde Hz. Haris’i şehit etti. Ondan başka Resûl-i Ekrem’in hiçbir elçisi şehit edilmemişti. Hâlbuki kabilelerarası ve devletlerarası teamüller icabı, elçiye zeval olmazdı.
Yunan filozof Epiktetos olayları ikiye ayırır. Bizden kaynaklananlar ve bizden kaynaklanmayanlar. Bizden kaynaklanmayanların da acılarımızdan, hayal kırıklıklarımızdan kaynaklandığını söyler. ”
308 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.