Anlatıcının çocuk olduğu kitaplar beni hep derinden etkilemiştir. Çizgili Pijamalı Çocuk ve Şeker Portakalında olduğu gibi.Olaylara onların saf, temiz, masum, hesapsız ve çıkarsız, sevgi dolu duygularla yaklaşması öyle etkiliyor ki insanı..Kitabı okumaya başlar başlamaz soğuk taş duvarlar arasında kalan Barış’ın içinizi burkan dünyasıyla tanışıyorsunuz. Ağaçların, çiçeklerin, yıldızların olmadığı, güneşin doğup batmadığı, üzerinde bir avuç gökyüzü ve bazen kuşların konduğu taş avluda volta atan kadınların arasında çocukluğunu yaşamaya çalışıyor Barış.Babasının ziyarete gelmesini, tahliye olup giden arkadaşı İnci’ye yazdığı mektupların onun eline geçmesini istiyor. Hiç yılmadan yazmaya devam ediyor her seferinde..
Yer yer büyüklerin dünyasında tanık olduğu olayları anlamakta zorlanıyor Barış. Kitap okumak, düşünmek, paylaşmak, sevmek… Ne çok kafa karıştıran şeylerdir. Kitap okursan, düşünürsen, paylaşırsan, halkını seversen kafestesin. Hem büyük hem küçüksün. Uçurtmaların ne zararı vardır? Müdür neden onu vurmak istiyor? Hep sorguluyor anlamaya çalışıyor o küçücük dünyasında.. Çarpıcı sorularıyla düşündürüyor okuyucuyu. Kendisi küçük yüreği kocaman olan Barış seni hiç unutmayacağım.. Mutlaka okumalısınız. Hayatınızın bir yerinde yer edinmesi gereken bir hayat hikayesi. Filmi de varmış. Okuduktan sonra izleyebilirsiniz.