Tanrım, işlerim ne ters gidiyordu! Sefaletim beni canımdan öyle bezdirmişti ki, artık bu hayatı savaşmaya değer görmüyordum. Bahtsızlık baskın çıkmış, fena yükselmişti. Öylesine bitmiştim ki, şimdi eski halimin bir gölgesiydim ancak.
Ne güldüm, ne güldüm; elimi dizime vurarak deliler gibi güldüm. Boğazımdansa tek ses çıkmıyordu; dilsiz ve bitkindi benim kahkahalarım; ağlamak özlemini taşıyordu.
Ölümün üzeri beton kapaklar ve topraktan sonra bir de konuşmalarla ve ezberlerle kapatılacak. Oysa Ferhat, babasıyla ilgili hiçbir şeyin üstü kapatılmasın isteyecek, açık kalsın. Zihninin kuş sürüleri havalansın, öfkeye ve acıya doğru alabildiğine uçsun.
Böylelikle, hep aynı şeyleri yazıyorum düşüncesinin kuruntu olmadığını anladı. Yaşlılık biraz da bu değil mi diye sordu kendi kendine. Bütün kuruntuların bir bir gerçek olduğu döneme yaşlılık demiyor muyuz ?
Artık yaşamayı bildiğim tek hayatın bu olduğunu, hayattaki her şeyden çok Emma’ya dönmeyi ve hâlâ yoluna koyulabilecek bir şey varsa yoluna koymak istediğimi söylemek isterdim.