Anadolu kültüründe 'Kadın insandır, erkek insanoğlu,' mottosuyla hayat bulan bu yüce canlının yaratılışı, Hint mitolojisinde şöyle anlatılır: 'Tanrı; yaprağın hafifliğini, ceylan'ın bakışını, güneşin sıcaklığını, sisin gözyaşını aldı. Rüzgârın kararsızlığını, tavşanın ürkekliğini ekledi. İçine de kıymetli taşların sertliğini, balın tadını, kaplanın yırtıcılığını, ateşin yakıcılığını, kışın ayazını, saksağanın konuşkanlığını, kumrunun sevgisini kattı. Bütün bunları karıştırdı, eritti ve kadını yarattı... Sevsin diye de erkeği ona armağan etti.'
"Yavuz ben."
"Zeynep ben de."
"Memnun oldum."
"Ben de öyle. Sık gelir misiniz buraya?"
"Evet. Her gün gelirim. Aynı banka oturur, dinlerim."
"Neyi?"
"Bazen kafamı. Bazen denizi, martıları. Bazen de Neşet Ertaş'ı."
Ev birinin buradayım dediği yerdir, sevilenle kurulan mekândır. “Senden ayrı ben bir mekân kurmadım” der Neşet Ertaş. Sevilen neredeyse ev de, ocak da, bucak da, yuva da, en mahrem alan da orasıdır.