Eğlenmek, büyük ölçüde tüketmenin getirdiği doyumdan oluşur; nesneler, görünüler, yiyecekler, içkiler, sigaralar, insanlar, konferanslar, kitaplar, fikirler... bunların hepsi tüketilir, yutulur.
Toplumda kadın ve erkeğin birbirine yabancılaşması süregeldikçe, birbirlerini sahip olunacak nesneler olarak değerlendirme eğilimleri de kaçınılmaz bir sonuç olarak varlığını sürdürür.
Kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olunca her şey ayırt edilmeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. Yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak tefek şeyler yakından bakınca kocamanlaşırmış. Küçük tedirginlikler onlara yol açan nesneler göz önünden kaldırıldığında yok olabilir. Yan yanalık yüzünden sıradanlaşan tutkularsa mesafenin büyümesiyle yeniden büyüyüp doğal boyutlarına dönerler. Aşkım da öyle... Zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor. O, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. Böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum, çünkü içim tutkuyla doluyor.''
Hayatla aramıza kelime denen bazı aracı nesneler girmiştir. Ayrıca kelimeleri kullanarak insanların birbirini kullandığı müşahede edilmiştir. Kelimeleri kullanmayı bilmeyen hayvanların birbirini ezmesi, yönetmesi, kendi çıkarı için diğer hayvanlara işkence etmesi , öldürmesinin hiç gözlemlenmesi ister istemez akla suçlunun kelimelerinin kendisi olduğunu getirmektedir.
Gerçek ustalar en dikkat çekici nesneleri alıyor ve kendi yorumlarıyla güzel bir şey yaratıyorlardı. Yahut da en çirkin nesneler alıyorlar ve açık seçik sihirleriyle onları ifade etmenin neşesiyle dolduruyorlardı - onları görünce mideleri altüst olsa dahi.
...Zaman ve mekân, “ardıllık” ve “uzanım”, “düşünce”nin rastlantısal koşullarından başka şey değildir. Hayal gücü hepsini aşıp ideal varoluşlar dünyasında serbestçe hareket edebilir, nesneler de, özünde, biz ne olmalarını istiyorsak, odur.
Nesneler, insan nasıl bakıyorsa öyle var olur...
Bilir ki işi bir aracılıktır, ölümler, umutlar, isyanlar, acılar taşımak; ölümleri, acıları, isyanları yerli yerine koymaktır. Hiçbir büyüklenmeye, hırçınlığa, coşkuya kapılmadan, bütün soğukkanlılığıyla, benim:
- TANRI'YA ÖLÜM!
dediğimi yazabilecek; ya da
- DÜNYADA SAAT KAÇ?
diye sorulan bir soruyu aynı ağırbaşlılıkla yanıtlayabilecektir.
Ölüm kararlarını da yine öyle serinkanlılıkla imzalayacak ve kendi intiharına, kendi öncülük edecektir (hiç değilse bu benim elimde böyle olacaktır). Bunun için de sorumluluklarla yüklüdür. Bütün nesneler gibi.