Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Değerler bilgi değildir; “değerler” büyük resim içinde olaylar, nesneler, kavramlar arasında nasıl ilişki kurulacağını belirten inançlardır. Dünyanın en iyi doktoru olabilirsiniz, ama bu bilginizi Nazi Almanya’sında olduğu gibi insanları gaz odalarında en etkili biçimde öldürmek için de kullanabilirsiniz, Albert Schweitzer gibi Afrika’da hastane açıp fakir halkı tedavi etmek için de. Bilgi araçtır, değerler ise niyeti ifade eden inançlardır ve bilginin nasıl, nerede, hangi amaçla kullanılacağını belirlerler.
Doğadaki bütün nesneler renklerini yitirdi Sevgiden, barıştan, mutluluktan yana ...
Reklam
"Ne sağır, ne körmüşüm," diye geçirdi içinden. "Anlamını çıkarmak istediği bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez; yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harf karşısında böyle davranır. Oysa dünya kitabını ve kendi varlığımın kitabını okumak isteyen ben ne yaptım, önceden varsaydığım bir anlam uğruna işaretleri ve harfleri hor gördüm, görüngüler dünyasına yanılsama, dedim; kendi gözümü ve kendi dilimi nasılsa var olmuş değersiz nesneler saydım. Olamaz böyle şey, geride kaldı bu, artık uyandım, gerçekten uyandım ve ancak bugün açtım dünyaya gözlerimi.”
Sayfa 48
Gitmekle kalmak arasında kıpırdamayan gün, katı bir saydamlık kalıbı. Hepsi görünüyor ve hiçbiri anlaşılamıyor, ufuk dokunulamayacak bir yakınlık. Masada kağıtlar, bir kitap, bir vazo: nesneler dinlenmekte adlarının gölgesinde.
Fikirler, nesneler ya da insanlar beni imkansızlık dereceleriyle cezbeder ancak.
Reklam
Argos ile benim başka başka evrenler paylaştığımızı düşündüm; algılarımız aynıydı ama o, bu algıları başka türlü yoğuruyor, onlardan başka nesneler yaratıyordu; belki de onun için nesneler de yoktur, diye düşündüm, son derece kısa izlenimlerin baş döndürücü, kesintisiz bir oyunu vardır yalnızca.
Her şey, bütün nesneler yaratılışlarındaki amaca doğru yürüyüp gitmektedirler: kara gecede, kara taşın üstündeki kara karıncanın kıpırtısı bile denetim altındayken son bilinç olan insanın -elbette insanın -kendini denetimden uzak sayması mümkün müydü?
Tanrı bu dünyayı, insanlar, görülen nesneler aracılığıyla manevi öğretileri ile bilgisinin mucizelerini anlayabilsinler diye yarattı.
İnsanla hayvan arasındaki yakınlık kolayca kanıtlanabilirdir: İnsan gibi, havyan da hareket eder, ses çıkarır, duygularını ifade eder, bir vücudu ve yüzü vardır. Hatta gücü insanınkinden üstün görünmektedir: Kuş uçar, balık yüzer, sürüngen deri değiştirir. Hayvan, insanla doğanın arasında bir yer işgal eder ve insanda karışmış duygular uyandırır: Hayranlık veya korku, gıda arzusu; bunlar totemizmin bileşenleridir. Cansız varlıklar -bitkiler, doğal fenomenler veya imal edilmiş nesneler- manzaraya yalnızca "totemizmin esasıyla ilişkili olmayan...ikincil formasyonlar" olarak dahil olurlar.
Reklam
"Totemizmin en ünlü kuramcılarından [bilginlerinden: savants] biri olan W.H.R. Rivers, totemizmi üç unsurun birlikteliği olarak tanımlar 1914'te: (1) Toplumsal unsur: Bir hayvan veya bitki türünün yahut cansız bir nesne veya belki bir cansız nesneler sınıfının, toplum tarafından belirlenmiş bir grupla, tipik olarak da bir egzogamik grup veya klanla ilişkilendirilmesi,(2) Psikolojik unsur: Grup üyeleriyle hayvan, bitki veya nesne arasında, genellikle söz konusu insan grubunun kendisinden türediği düşüncesinde ifadesini bulan bir akrabalık ilişkisine duyulan inanç, (3) Ritüel unsuru: Hayvan, bitki veya nesneye gösterilen, tipik olarak hayvanı veya bitkiyi yemenin ya da belli koşullar haricinde nesnenin kullanılmasının yasaklanmasıyla görünür olan saygı."
Sandalye
..., çünki sırtlan kendini yenilemek için kendi leşinden beslenir, dolayısıyla ölüme ve leşe ebediyen bağımlıdır.
Hiçbir şeye akıl sır erecek gibi değildi. İnsan yaşıyor, yeryüzünde ordan oraya koşturuyor, at üzerinde ormanlardan içeri dalıyordu ve çevresindeki pek çok şey gözlerini dikip istekle, sözverilerde bulunup özlem uyandırarak kendisine bakıyordu: Akşamleyin gökte bir yıldız örneğin, mavi bir çançiçeği ya da saz yeşili bir göl, bir insanın ya da bir ineğin gözü. Ve bazen öyle oluyordu ki, sanki hemen o anda daha önce hiç karşılaşılmamış, ama hanidir özlemlerle yaşatılmış bir olay gerçekleşecek, bir perde tüm nesneler üzerinden çekilip alınacaktı; ama derken geçip gidiyordu bu an, hiçbir şey olmuyor, bilmece çözülmeden kalıyor, gizli büyü bir türlü kendini ele vermiyordu. Sonunda insan yaşlanıyor, Peder Anselm gibi uyanık, manastırın yöneticisi Başrahip Daniel gibi bilge biri olup çıkıyor, hâlâ hiçbir şey bilmiyor bazen, bekliyor, hâlâ çevresine kulak kabartıyordu.
Bu bürokrasiler, nesneler ile insanları bir görerek yönetirler; belli ilkeleri, özellikle bilanço, sayısallaştırma, en çok verim ve kar ilkelerini izler ve özünde, bu ilkelere göre programlanmış bir bilgisayar gibi işlev görürler. Birey, bir sayı halini alır, kendini bir nesneye dönüştürür. Fakat herhangi açık bir otorite olmadığı için, itaat etmeye ''zorlanmadığı'' için birey, gönüllü olarak bu şekilde davrandığı, sadece ''akılcı'' otoriteye uyduğu yanılsamasındandır. ''Akılcı'' olana kim karşı çıkabilir ki? Kim bilgisayar bürokrasisine karşı çıkabilir? İtaat ettiğinin bile farkında değilken kim itaatsizlik edebilir?
Nesneler, meyveler, gülücükler kaçıp gidiyor.
Bir at arabasıyla dağın yamaçlarından yavaş yavaş, manzarayı izleye izleye giden insan, hızlı bir trenle her şeyi kaçırıyor artık...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.