Stefan Zweig özlemimi giderdiğim bir eser oldu. Uzun zamandır okuyamıyordum Zweig çünkü elimde okuyabileceğim eseri kalmamıştı ve neredeyse çoğu eserini okuduğum için sınırlı seçeneğim var artık. Hepsini tüketmek istemiyorum ama külliyatını tamamlamak istiyorum kesinlikle.
Konusundan kısaca bahsedersem;
Hayatta tırnaklarıyla kazıyarak yol alan, kimya
Bir insanı tam olarak tanımak mümkün olsaydı, ancak başlangıçtaki optik yanılgılar (çeşitli denemeler sonucunda) anlaşıldıktan sonra o noktaya gelinebilirdi. Ama mümkün değildir; çünkü bizim o insanı görüşümüz düzelirken, kıpırtısız bir hedef olmayan o insanın kendisi de bir yandan değişir; biz onu yakaladığımızı zannederken yer değiştirir ve nihayet onu daha net gördüğümüzü düşündüğümüzde, aslında netleştirmeyi başardığımız şey, onun eskiden yakaladığımız, artık onu temsil etmeyen görüntüleridir...
* Kayıp Zamanın İzinde I. Cilt,
syf 878 / Marcel Proust
"Ona güveniyorum," dedi Teddy.
"Neye dayanarak?"
Bu sorunun kısa ve net bir cevabı yoktu. Birine duyulan güvenin nasıl geliştiğini kim bilebilirdi ki? Bir an güven diye bir şey yoktur, sonra bir bakmışsınız güveniyorsunuz.
Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu kitabından sonra yazdığı Dudaktan Kalbe kitabı. Feride ile Lamia'nın benzer özellikler gösterdiğini düşünüyorum. Ancak buradaki Lamia karakteri Feride'ye göre daha zayıf ve güçsüz bir karakterdir. Her iki kitapta da kadın karakterlerimiz erkeklerden dolayı çok zorluk çekmektedir. (Yani arkadaşlar bir
Kontrolümüzün ötesindeki şeyler için endişelenmek hiçbir şey kazandırmaz. Değiştirebileceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz şeylerle ilgili net bir algımız olmalı. Böylece olumsuz duygulara teslim olmamak için direnebiliriz.