Nur Banu

yılıma not 2
2020 yılı, sanırım genelin aksine en yıllarımdan biriydi. Oldukça meşgul ve yoğun olmam, kısıtlamalar sürecini atlatmamı kolaylaştırdı. Yakın çevremden hatta yakın çevremin çevresinden üzücü bir kayıp haberi almadık, ayrıca *henüz* çekirdek ailemden kimse hastalanmadı. İstediğim tez konusunda danışmanımla zorlanmadan anlaştık, aklımda olmaksızın bana iyi diyebileceğim bir gelir getiren, eğitimini aldığım alanla ilgili olduğu için tatmin de eden bir projeye dahil oldum. Bunlar düşünüldüğünde, endişe yüklülüğü bir tarafa, oldukça şükran dolu bir yıl geçirdim. Akademik yükümlülüklerden kaynaklı okuduğum ve meraktan bölümlerine/içeriğine göz attığım kitaplar hariç kendi keyfim için sadece 13 eser okuyabildim. Bu yıl içerisinde defalarca kez izlediğim filmlerin de bulunduğu 30 film izledim. Ve doğal olarak sadece 1 etkinliğe katılabildim, o da şubattaydı sanırım. Daha fazla kitap okuyabilirdim ancak onun yerine Civilization, BioShock ve Tomb Raider serilerini oynadım. Oyunları kesinlikle boş vakit aktivesi olarak görmediğimi, bilinçli olarak ayrı vakit ayırdığımı söylemeliyim. Velhasılıkelam, kendime ayırdığım zaman olarak bakıldığında verimli bir yıl geçirmesem de kendimi bir şeyleri kaçırmış, kendime yeteri kadar özen göstermemiş ya da amiyane tabirle salmış hissetmekten çok uzağım. 26 yaşıma sayılı günler kala, 2021'den değil kendimden tek istediğim, bu dengeyi korumak için sarf ettiğim çabayı unutmamaktır.
Reklam
Kendime Not 3 ve S. Rüşdi'nin Düşündürdükleri
Seçim, iradi bir eylem olmanın ötesinde bir tür zorunluluk ya da en azından kişinin kendisini bir zorunluluğa/sisteme mahkum etmesinin ilk adımı. Seçim yapmamak ise seçimlerin karşısında bir tür özgürlük alanı, sürüden ayrılma mottosu olarak tezahür etmekte. Büyük bir tablodaki renk olmayı, bir yığını oluşturan birey olmayı reddetmek zor. Daha zor
Kendime not 2
Üretim zincirinin bir parçası olmayınca eksik hissetme hâli modernizmin sonucu mu yoksa insan doğası mı emin değilim, ama uzun dönem bu eksikliği içimde yaşadım. Üretebileceğim hiçbir şey yokmuş gibi hissettim. Üretebileceğim bir şeyin henüz üretilemez olduğundan şüphelendim. Ancak ortaya fiziksel ya da düşünsel bir metaa koymak sanıldığının ya da

Reader Follow Recommendations

See All
tanrı, insanın varlığından şüphe duyarsa
Ya Tanrı'dan o kadar eminiz ki yokluğunu fark edemiyoruz ya da o kadar körüz ki O'nu göremiyoruz. Biraz yürekli olup kendimize itiraf etmemiz gereken şeyler var. Şayet biz her ânımızı Tanrı yokmuşcasına yaşıyorsak, onun varlığının ne manası var? Onun varlığının sözel ve fiiliyattaki taşıyıcıları insan değil midir ki?Tanrı'nın varlığının teminatı insan zihni ve kalbi değil mi? Rilke gerçekten haklı mı, Tanrı için kaygılanmalı mıyız? Bahsettiğim herhangi bir semavî dinin Tanrısı olmaktan ziyade bir yoktan var-edici, bir başlatıcı, bir ilk neden. Tanrı bizimle konuşmuyor, evet, ama konuşsa da dinler miydik ki?
Mülahaza
"il n'y a pas de hors-texte" Metnin dışı yoktur. Ya da metnin dışında hiçbir şey yoktur. Veyahut hiçbir metin beyaz değildir. Hangi çevirisi makul geliyorsa gelsin, Derrida'yı anladığımı hissettiğim saadetlerdeyim. Önce teleolojik bir kozmos ile, ardından algılarımızla, sonra dille ve dolayısıyla metinle sınırlanma. İnsan bir sınırının olduğunun farkında, ama bu sınır ne, onu bulabilmiş değil gibi. Kim tarafından ve niye sınırlandırılır insan? Tanrı, doğa, devlet, insan-lık ya da bizatihi kendisi ile mi? İnsan, düşündükleri, yapabildiklerini kısıtladığı/sınırlandırdığı için acı çekiyor sanki. Ve bence sınır, öteyi hayal etmekten vazgeçemeyen insan aklı. Aklın sınırlı olması ya da sınırlandırması artık aşağılayıcı gelmiyor bana. Dilde, algıda yahut evrende şimdilik hapsolalım, nasılsa akıl onları bünyesine katarak aşacak ve kendine yeni, hiç beklenmedik bir sınır bulacak.
Reklam
yılıma not
2018 nasıl bir yıldı, anlatmak zor. Bu yıl boyunca ders, ödev, tez gibi zorunluluk içeren okumalarım haricinde sadece 30 kitap okumuşum. Böylelikle gerçekçi hedefime ulaşmış oldum. Zorunlu okumaları dahil edersek 90'a yaklaşsa da okuduğum kitaplar, bunları dahil etmek istemiyorum. Hem sinemada hem internet üzerinden izlediğim toplam film sayısı 90 iken maalesef gittiğim oyun-opera sayısı 2. Bu yüzden yeni yıla girmeden ilk işim, ocak ayı için bir opera bir de oyun bileti almak oldu. Bu yılda da kendime gerçekçi bir okuma hedefi koymak dışında diğer aktivitelerim için bir alt sınır belirlemeyeceğim. Daha az yap-daha çok yap diye bir listem de bu yıl için yok. Yılın dönmesini severim ama dünya turunu tamamladı diye bambaşka insanlar olmayacağımızı kabullendim.
18 yaşıma geri götürdü. Şarkı başlar başlamaz tüm fikirlerimin, kendimin, hayatımın ve hayatın nasıl değiştiğini bir anda kavrayıverdim. Uyarının nereden geleceği belli olmuyor. Kimi tembih ve ihtarlar Björk şarkısın da gizlenmiş işte. youtu.be/Ri4pF_4SVdM
Kendime Not 1
Bazı zamanlar okumayı, kitabı fazla mı kutsallaştırıyoruz bunu düşünüyorum. Başkalarının sanatını, fikrini, teorilerini sürekli art arda okumak kişide fikrî bir inkıraza sebep oluyor mudur? Kendi fikir dünyamızı oluştururken, bize ait bir üslup edinmeye çalışırken okuduklarımızın etkili olması gerçekten faydalı mı ya da gerekli mi? Bir yazarın/düşünürün bizi etkilemesi ile etki altına alması arasında derin bir fark görüyorum. O yüzden bazen okumaya ara verip düşünmeye vakit ayırmak gerek, etki altında kalmamak adına. Ama ifrat ve tefrit düşmekten en çok kaçındığım hatalı davranışlarından. Düşünce/sanat bir inşa süreci. Kendi fikirlerin diye öne sürdüklerini kutsallaştırmayı engelleyecek şey ise okumak. İnşa ettiklerini karşılaştırabileceğin eserler/fikirler lâzım. Düşünmeye, inşa etmeye ilham olacak sözler, teoriler... Bir şiir ya da bir akademik tez ya da kavramsal felsefi bir eser, hiçbir yazın türü sorgularımdan ve vardığım sonuçtan azade değil. Şimdilik. Sanırım bu sorularım sinema eserleri için de geçerli, tabii bu başka bir konu.
Molla Fenari - Aynü'l-A'yân
...özetle idrak, hakikatin müşâhede yoluyla temsil olunmasıdır.
En'âm, 6/103
"Gözler onu idrak edemez, fakat O gözleri idrak eder." لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ
Reklam
"Niye bütün canlılar içinde yalnızca insan aptallaşabiliyor?" diye sorar Russo. "Mayasında mükemmeleşebilirlik/yetkinleşebilirlik olmasına rağmen"
Bir şey sırf var diye hangi özelliği taşır? Başka bir ifadeyle, var-olmaklık neyi gerektirir?
Yanlış Tercihler Mahallesi - Mario Levi
Dinlemelisin. Tarihimiz için, bu iklimin kaybolan insanları için... Susuyorsun, sen de susuyorsun ama hissediyorsun, görüyorum. Hissetmeseydin karşıma çıkmazdın. Daha ileri gitmeyeceğim. Sesler yine birbirine mi karışıyor? Karışsın. Onlarla yaşamaya alışmalıyız. Hikâyeye girdikçe hepsini daha iyi duyacağız. (s. 16)
Leo Strauss'un kitaplarının olmaması büyük bir eksiklik, üzdü.
Evlilikten Manzaralar (1973)
"İnandığımın aksine bu bencil olmamak değil. Bu sadece korkaklık. Kim olduğumu bilmememden kaynaklanıyor. Hiçbir zaman kim olduğumu bilmedim. Sadece başkalarının isteklerine göre yaşadım. Kendi isteklerimi hiç önemsemedim. Hatamız ailelerimizin boyundurluğundan kurtulamamak, kendi koşullarımızla anlamlı şeyler yaratamamak oldu. Her zaman aynı hatayı yaptık, ailelerimiz için yaşadık."
A Ay (Reha Erdem)
- "Ne diye bunca zahmet? Göstermek daha mı önemli? Gösterilemeyen şeyler görüyorum hep. Görmeyi, sadece görmeyi biliyor musun?"
Reklam
Ingmar Bergman
Hayatın yönetmeni; yüzlerin, seslerin, kimliklerin. Sinema sanattır, çünkü içinde diğer sanatları da barındırarak ortaya daha önce koyulmamış bir gerçeklik koyar, yazılmamış şiirler yazar, söylenmemiş şarkılar söyler. Haykırmaz, bağırmaz sadece gösterir sinema görmek istemediğini ya da tam tersi, görmek için yanıp tutuştuğunu. Bergman da bir sanatçı, her manasıyla. Konuşturduğu her karakter bir iç ses ve de bir dış gerçek. Karşınız da o yönetmen: sinemagundem.com/ingmar-bergman-...
Evet, akan kuş fotoğraflarını ve gittikçe Umut Sarıkaya karikatürlerine bağlayan İran övücülüğümü bir kenara koyarsak, enfes bir müzisyen kült bir şairin en nadide eserlerinden birini bestelerse ortaya sanat çıkar: youtu.be/mez_h7ZIHZw