Kendimi sevemiyorum eskisi kadar. Gerçi eskiden de sevmezdim ya neyse. En ufak bir olayda tüm suçları üzerime atarım. Her şeyin müsebbibi şu zalim nefsimdir derim. Hiçbir insana yapmayacağım eziyeti kendime öyle kolay yaparım ki şaşar kalırım çoğu zaman. İnsan hayatta elbette hatalarını görmeli. Ama eziyet etmemeli kendine. Yerden yere vurup saatlerce işkence etmemeli kalbine. Öyle, öyle de işte yapması kolay olmuyor dile dökmesi kadar. Aşamıyorum kendimi. Sanki benim hayatta hiç hata payım yokmuş, ben hiç yanlış yapamazmışım gibi yaşıyorum. Halbuki öyle bir imkan yok biliyorum. Nefes almak kadar tabii bir şey insanoğlunun hata yapışı. Ben beşerim aldanırım elbette. Dikenli yolları gül dolu zanneder koşarım ta ki ayağıma batıp acısını hissedene kadar. Sonra Rabbime sığınırım beni aldanacağım yolların sokağına bile uğratmasın diye.
05.05.24 pazar
22.03
Neyse, bütün bunlar o döneme hakim olan genel cinsel karmaşaya giriş mahiyetinde. Sikiş ülkesi’nde bir daire kiralamaktan farksızdı. Üst kattaki kız örneğin... Bazen, karım resital verirken çocuğa bakmak için aşağı inerdi. Alığın teki olduğu o kadar barizdi ki önceleri onunla hiç ilgilenmedim. Fakat diğerleri gibi onun da amcığı vardı, bilinçsizce bilincinde olduğu, kişisel olmayan bir biçimde kişisel bir amcık. Bu aşağı inmeler çoğaldıkça daha fazla bilincinde olmaya başladı, kendi bilinçsiz üslubuyla.
Bir şeyler daha yazasım geldi
Ama ne yazacağım ki
Şu hayatta en zor şey insanın kendini anlatması olabilir mi?
Sözler kelimeler hepsi çok hain
Tek gerçek var sana olan sevgim
Ama sen gittin
Sen gittin ya sevgim
Keşke alıp götürseydin sevgimi de
Gözlerini alıp gittiğin gibi
Neyse sözler demiştik
Sözler hiç insanların dostu değiller
Hiç insanların dostu olur mu sözler
En azından dürüst insanların
Sözler hain
Peki ya gözler
Gözler sözlerle anlatılır mı
“Hayatımı elimden geldiğince iyi yaşamaya çalışıyorum dedi. Dürüst, iyi niyetli davranıyor, iyi dostluklar umut ediyorum ve en hayırlısı neyse onun olmasını umuyorum.”
#yenikitapyorumu#
Beyza Aksoyun Siyam adlı serisinin ilk kitabına başladım. Hikaye üniversiteside okuyan Karaca'nın ağzından anlatılıyor. Karaca, Öktem adında bir kızla, ben okurken erkek zannetmiştim aynı evde yaşıyor. Evin kirasını ödemek için de motorunu satıyor.
Derken hastanede çalışan bir doktor olduğu için de boks yapılan bir yere gidiyor. Bu yer ise abisinin çalıştığı bir yer. Abisine okurken çok üzüldüm. .
Yazık boks sırasında ölmüş. Tabi Karaca bu duruma çok üzülüyor ve katilini aramaya başlıyor. Bu sırada abisinin hakemi ona yardımcı olur. Elinde sadece bir not ve flaş bellek vardır. Ailesinin yanına Boluya gitmek için de otobüse binmek için gara gidiyor.
Ama otobüs bulamıyor. Derken başka bir otobüsle Karadağa gittiği sırada ise çok heyecanlıydı. Neyse ki bir şey olmadı. Abisinin arkadaşıyla da karşılaştı.
Sonunda ise hiç beklemediğim bir şey oldu.
Ayrıca beni öldürmeme sebebinizin kodlar olduğunu istediğiniz kadar tekrar edebilirsiniz, Bay Caine. Geceleri uyumanıza yardımcı olan şey her neyse, onu yapmaya devam edin.
Kent susamlı şeker niye israil malıdır..
Usul usul yürürken ağzında susamlı şeker karşında dağdan bulutlar…
Neyse kahrolsun israil ve israil ile ticaret edenler….
Spoiler*
Hikaye birden başladı ve bu tip başlayan kitapları polisiye dizilere benzettiğim için çok seviyorum. Tek sorun hiç bilgi vermiyor. Cinayet işlendikten sonra başladı tamam da akışa uyarken karakter bakış açısıyla neden diğer iki cinayeti görmedik? Sorgulanmışlar ama sadece bir cümlede geçiyor ve oradan biliyoruz? Ki isimler de