Pavese, 10 Nisan 1936 yılında günlüğüne şöyle yazmıştı:
“Ben hiçbir zaman dünyayı umursamadan hayatın tadını çıkarabilen rahat bir insan olamadım. Yaşadığım tatlı anlar yüzünden ortaya çıkan sorunların üstüne gidip onlara bir çözüm bulacağım yerde, bir takım kuruntulara kaptırdım kendimi. Ancak böyle açıklayabilirim içimde duyduğum intihar dürtüsünü. Ne zaman bir güçlükle ya da acıyla karşılaşsam, hep intiharı düşünmeye yargılı olduğumu biliyorum. Beni korkutan da bu. Temel ilkem intihar, gerçekleştiremediğim, hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim, ama düşüncesi duyarlığımı okşayan intihar. En beylik, en umutsuz anlamıyla bir enayiyim ben. Nasıl yaşayacağını bilemeyen, ahlaki olgunluğa ulaşmamış, kendini bir şey sanan, intihar düşüncesinden bir şeyler uman, ama bunu gerçekleştiremeyen bir adam.“
“İçimdeki boşluğu aydınlatacak bir hayat kıvılcımı hâlâ yok. Bu noktadan öteye gidemeyeceğimi, söyleyecek neyim varsa söyleyip bitirmiş olduğumu çok iyi biliyorum. En kötüsü, bir şeyler başarmış olmam, bu yüzden de her şeyden büsbütün vazgeçmeyi göze alamamam. Belki de bu durumdan kurtulacağım ama çatlak ortada, açıkça görülüyor. “
...
sensin yağmura vardığın mağrada
İbrahim'in bulduğu karanlığı tanıyan
göğsünde bir ceylan inlemesi
kısa tutulmuş ömrüne doldurduğun kırlar
kurtaracak beni
bu yaban bakışlı acı tatlardan
beni: elleriyle kendini kesen acemi terziyi yani
karanfil içip güzelleşen
ama yine de güzelliğin yok ettiği bekleyişin sahibi
şehirliydin güneşe varırdı yüzün
kendin olurdun çocukluğuna karşı
kızları kadar büyür babalar derdin
sen tek kalabilen, ölebilen, sevebilen yanlışlarını
sensin seninle arandaki her şeyi yok edebilen
benimçün dünyasız bir gündü sesin
boşluksuz ve bölünmeden yaşamaktı
aile fotoğraflarında yanımda duran omzundu işte
gök bir hatıraydı, yusufçuklar, umulmayan gülüşler
parmakların
kalbime sürdüğün incelikti