Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...
Nazım HİKMET
2. Dünya Savaşı, Mübadele, Tehcir, Tarih, Mitoloji, Biyografi, Çağdaş ve tabii ki Klasikler en sevdiğim.
Miramar, Necip Mahfuzdan okuduğum ilk kitaptı. Son olmayacağına eminim.
Kalemi ve kendine has anlatımlarıyla ilk sayfasından Orta Doğu' nun kalem hakimi olmalı diye düşündüm. Keza Nobel ödülünü hakkıyla almış, üstüne düşünceleri yüzünden bir genç tarafından bıçaklı saldırıya uğramış ve boyun bölgesinde ağır bir yara almış. O gün, sağ tarafına felç hasıl olmuş.
Kitapta Mısır Devrimi sonrası hayatın her birini bir tarafa savurduğu 6 kişi Miramar isimli pansiyonda tanışıyor ve ufak bir Orta Doğu portresi çiziliyor adeta bizlere.
Kitapta 4 farklı karakterin gözüyle aynı olayların farklı yorumlarını görüyoruz.
Bu bana psikolojideki 6 şapka teorisini hatırlattı. Bilmeyenler için basitçe: 6 şapka, 6 rengi; bu renkler de farklı bakış açılarını temsil ediyor.
Şapkalar, beyaz şapka (gerçekler), kırmızı şapka (duygular), mavi şapka (özetleme), sarı şapka (olumlu bakış açısı), siyah şapka (olumsuz bakış açısı) ve yeşil şapka (yaratıcılık) olarak tanımlanır.
Karakterleri okurken sanki bu şapkalardan yararlanılmış gibi hissettim ancak yanılıyor da olabilirim elbet.
Kitabın konusundan yahut kurgusundan daha çok anlatımı seçme tarzı hoştu.
Çevirisinin şahaneliğini de yorumumda dile getirmeden edemeyeceğim. Hayatımda belki de ilk kez çevirisine bayıldım diye hiç ilgimi çekmeyen kitapları Suat Ertüzün çevirisi ile okuma kararı aldım.
Puanlamam gerekirse de 9/10 diyorum. Daha yoğun bir olay örgüsünü kaldırabilecek potansiyelde bir kitap ana karakterin bakış açısını görmeden bitmemeliydi.
Ayrıca
Nihal Yurtseven ablama da burdan Necip Mahfuz okumalarımı öne çekmeme vesile olduğu için sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
MiramarNecib Mahfuz · Kırmızı Kedi · 2021711 okunma
Ataerkil ya da bir başka deyişle erkek egemen toplumlarda, kadınların özgürlüğünün bastırılması, topluluklarda ikinci plana atılması, sadece çocuk yetiştirmek ve evine bakmakla yükümlü tutulması, kız çocuklarının da doğduğu andan itibaren ebeveynleri tarafından bu misyonda yetiştirilmesi maalesef bazı kadınların ileriki yaşlarda kendilerini eksik, yarım ya da işe yaramaz hissetmelerine, yaptıklarından tatmin olamamalarına ve depresyona girmelerine sebep olmaktadır.
Kadın Kahramanın Yolculuğu kitabı ise, ilk çağlardan itibaren günümüze dek süregelen bu anlayışla yetiştirilen kadınların içinde bulunduğu bu depresyondan kurtulmak ve şifa bulmak için, kadının benliğine, özüne ve içine yaptığı yolculuğu bir takım mitler ve efsaneler eşliğinde bize anlatmaktadır.
Okurken çok etkilendiğimi ve çok doğru tespitlerle karşılaştığımı açıkça söyleyebilirim çünkü bazı satırlarda çalışma hayatım kısaca gözümün önünden geçti diyebilirim. Bir kızın kahramanı her zaman babasıdır. Babaları tarafından cesaretlendirilen ve desteklenen kızlar her zaman başarılı olurlar. Bu yüzden beni her konuda destekleyen, çalışma hayatımda her zaman arkamda olan kahramanım babama teşekkür etmek istiyorum ve her kadının derinlerinde bir yerde hissettikleri ancak isimlendiremedikleri bu duyguları anlamlandırabilmeleri için bu kitabı okumalarını kesinlikle tavsiye ediyorum. Kitapla kalın...
Öyle maalesef çünkü asli görevinin çocuk doğurmak ve yetiştirmek, yemek yapmak, ev işleriyle ilgilenmek olduğu dayatılmıştır kadınlara. Eski çağlardan günümüze eğitim aldıkça ve kadınların da düşünceleri evrildikçe bu farkındalık artmaya başlamıştır. Ancak bu farkındalık sadece belli bir grupta oluşmasıyla olmaz, hâlâ bu eski olgularla yaşayan toplumlar var maalesef. Önce kadınlarımız eğitilecek ki sonra toplum eğitilmiş olsun. 😔