Joanna Hodge’a göre, sanatın rolü önceden var olan bir dış gerçeği alıp yeniden üretmek yerine “gerçeklik duyumuzu oluşturan” yeni yöntemler sağlamaktır. Hodge şöyle devam eder “Dickens’ın sisi yaşayan bir oldu, Van Gogh’un da ayçiçeklerini görülür kıldığını öne sürmemizi mümkün kılar”. Başka bir deyişle Van Gogh’un tabloları sayesinde, genel dünyayı, özelde ayçiçeklerini daha farklı görebilmişizdir, yalnızca Van Gogh’tan önce bu görünüşü yakalamayı başaramamıştır. Öyleyse resmin asıl anlamı, duvarda asılı olan eşyada değil, onun harekete geçirdiği ya da oluşturduğu bakış açısında yatmaktadır. (Bu nedenle Hodge bunu “oluşturucu1 sanat görüşü olarak adlandırmaktadır.)
Toplu halde okunan ilahilerden futbol maçı tezahüratlarına kadar tüm koro uygulamaları gibi o da bir halk paylaşımı ve etkileşimi içermektedir. Herkes herkesi dinleyip birlikte hareket etmek zorundadır. Birlikteliği simgelemekle kalmaz, onu uygular.
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
Müziğin bir anlamı vardı, çünkü müzik dışındaki bir gerçekliği simgeliyordu.
Müzik dünyadan yüz çevirip kendini kişisel ifadeye adıyordu.
Gerçek sanatın ayırt edici özelliği, toplumsal ya da tarihsel bağlamı aşması ve ölümsüz değerleri içermesidir. Bundan yola çıkarak sanat, sanki dinsel bir tefekkür gibi, sanat için beğenilmeli ve sevilmelidir. Böylece klasik estetik, bağımsız uzman ya da eleştirmen imgesini, yani sanatsal yaratma sürecinin dışında olan ama sanatsal gerçeğin ve güzelliklerin ebedi ölçütlerini koruyan ve uygulayan kişiyi yaratmıştır.
1930'lardan beri toplumbilimin "eleştirel kuram" adında, açık amacı ideolojinin günlük yaşamdaki işleyişine ışık tutmak olan, eleştirilmeksizin kabul edilen inançları açığa çıkarıp neye inanacağını karar verme gücünü bireye bırakan dik başlı bir alt bilim dalı varolagelmiştir - çünkü ideolojiler kendilerini tam da "olağan dünya" gibi sunarak başka seçeneklerin var olmasını engeller.
Sayfa 145Kitabı okudu
Reklam
49 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.